Makale özeti ve diğer detaylar.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Birleşmiş Milletler (BM) üyeliği Türkiye için önemli bir endişeydi. Savaşa katılmayan bir devlet olarak Türkiye savaş dönemi planlarında ve savaş sonrası düzenin kuralları üzerinde söz sahibi olamamıştı. Bunun ötesinde Nisan 1943'te Kursk muharebelerinden sonra savaşı kesin olarak kazanacağı belli olunca Sovyetler Birliği de Türkiye için potansiyel bir tehdit haline geldi. Bu duruma bağlı olarak Ankara kendisini koruyacak bir güvenlik yapılanması aramaya başladı. Türkiye söz konusu güvenlik yapılanmasını öncelikle uluslararası bunun yeterince etkin olamayacağını anlayınca ise bölgesel bir çerçevede aradı. Uluslararası çerçevedeki arayışta 1945'e gelindiğinde Ankara'nın karşısına çıkan tek güvenlik şeması BM idi. Ancak BM içinde büyük güçlerin ayrıcalıklı durumu, ki bu güçlerden biri de Sovyetler Birliği idi, Türkiye'nin BM teşkilatının uluslararası barışı sağlama kabiliyetine olan inancını zayıflattı. Zayıflayan bu inanç Ankara'yı uluslararası alandan daha bölgesel alanda bir güvenlik yapılanması düşünmeye itti. Türkiye'nin bu yapılanmadan beklentisi, üzerindeki Sovyet tehdidini etkin bir şekilde karşılamasıydı. Bunu sağlayacak olan da Amerikan ittifakı idi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika ile, ne savaş sonrası oluşabilecek Sovyet tehdidi ne de bir Amerikan ittifakı olasılığı üzerinde, ciddi bir iletişim kurma şansına sahip olamamış Ankara'ya, BM kuruluş aşaması Washington'a yaklaşmak için en uygun platformu sunacaktı. Bu makale Türkiye'nin BM'nin kuruluş aşamasında temel endişesi ve amacının BM üyeliği değil ama Amerika'nın dostluğunu kazanmak olduğunu iddia etmektedir. Bu iddiayı savunurken de şu sorulara odaklanmaktadır: neden İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nin dostluğu Türkiye için neredeyse hayati bir öğe olmuştur ve BM'nin kurucu konferansı olan 1945 San Francisco Konferansı'nda Türkiye bu dostluğu elde etmek için neler yapmıştır?
United Nations (UN) membership was a significant concern for Turkey at the end of the Second World War (WWII). As a non-belligerent in WWII, Turkey did not have a say in war-time plans and the post-war order. When the USSR became a potential threat after Kursk, April 1943, and Soviet victory a genuine likelihood, Ankara began to look for a security scheme that was first international and then regional. By 1945 the only international security scheme in prospect was the UN. Ultimately the privileged position of the great powers within the UN, one of them the USSR, weakened Turkey's belief in the organization's capacity to maintain international peace. Turkey's lowered expectations of the UN as an international security organization led Ankara to focus more on regional security to counter the Soviet threat, and the only effective counter to this threat was a US alliance. Unable to make contact with the US during the war, either to convey the Soviet threat or seek an alliance, the UN became the most suitable platform for Turkey to approach the US. This article will argue that Turkey's foremost concern during the formation of the UN was securing US friendship rather than UN membership, and focuses on the following questions: why was US friendship primordial for Turkey in the last years of WWII and how did Turkey capitalise on this friendship at the founding conference of the UN in San Francisco in 1945?