Makale özeti ve diğer detaylar.
27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısı, yaklaşık iki yıldır tam bir kuşatma altında bulunması nedeniyle açık hava hapishanesine benzeyen şehirdeki hayatı trajediye dönüştürmüştür. Ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi amacıyla yapılan eylemlerin soykırım suçları olduğu göz önüne alındığında, Gazze’deki son durumun bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün görünmektedir. Bu çalışmada, Gazze’de yaşananların Roma Statüsü hükümleri çerçevesinde soykırım veya soykırıma teşebbüs olarak ele alınıp alınamayacağı tartışılmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin geleceğinde ve insanlığa karşı suçların önlenmesinde Gazze’nin önemli bir deney oluşturacağı iddia edilmiştir.
Israeli assault between December 27, 2008 and January 18, 2009 on Gaza, which has been transformed into an open air prison because of the siege almost for the last two years, has turned the life in the city into a tragedy. Taking into account that actions committed with the aim of destroying in whole or in part a national, ethnic, racial or religious group are defined as ‘‘genocidal crimes’’, it is possible to evaluate the current situation in Gaza within this context. In this essay, it is debated that whether what is happening in Gaza is able to be evaluated as genocide or commit to genocide according to the provisions of the Rome Statute and it is argued that Gaza case will be an important test for the future of International Criminal Court and for the prevention of crimes against humanity.