Makale özeti ve diğer detaylar.
20.yüzyıl Gerçek üstü akımın ünlü Fransız yazar ve şairi Louis Aragon’un 1963 yılında yayınladığı Elsa’nın Mecnunu (Le Fou d’Elsa) adlı 425 sayfalık devasal “şiir-roman”ı, kökleri 7. Yüzyıla uzanan ünlü aşk efsanesi “Leyla ile Mecnun” un yirminci yüzyıl uyarlamasıdır. Aragon, İranlı şair Camî (1414-1495) esinlendiği bu yapıtında, baş kahramanı Mecnunla özdeşleşerek onu zikreder. Olay İspanya’nın Gırnata kentinde 1489-1492 dönemini kapsar. Mecnun, kentin sokaklarında dolaşarak sevdiği kadına aşk şiirleri okuyan bir aşıktır. Ancak aşkı uğruna Deli olduğu bu kadının adı Leyla değil, yeryüzünde 5 yüzyıl sonra var olacak olan, geleceğin Elsa’sı, yani Aragon’un karısı Elsa Triolet’dir. Marksist ve apaçık bir ate olan Aragon, bu eserle “İslam tasavvufunun aşk tecrübesi”ni, sufi şiir dili ve tekniklerini benimseyerek yeni bir dil ve şiirsel teknik geliştirmek, ve sufi gibi, aşk ile kendini yaratanında gerçekleştirmek istemiştir. Ne var ki bu varoluş, materyalist düşünceyle, ilahi olana değil, kendisini var eden kadının aşkında, Elsa’nın gerçekliğinde vücut bulmuştur. Eserin yapısal açıdan en önemli özelliği, şairin tarihsel olayları kurgularken gerçekleştirdiği Zamansal yolculuk ile, Doğu-Batı uygarlıklarında gezinerek Koşma’dan Kaside’ye, Düzyazı şiirlerden İlahilere, Gazellere, serbest şiirlerden Türkülere ve bunun gibi yüzlerce şiir biçimleri arasında yaptığı yolculuktur. Bu çalışmayla, bir zaman büyücüsü olan Aragon’un Dışsal (Uzam) ve İçsel /Tözel) zamanlara şiirsel yolculuğunu; aşk = şiir ile sonsuzca kendini gerçekleştirme anlayışını inceleyeceğiz.