Makale özeti ve diğer detaylar.
Tıbbi müdahale, insanın maddi ve manevi bütünlüğü üzerinde gerçekleştirilen teşhis, tedavi, önleme, koruma, nüfus planlaması gibi çeşitli amaçları sağlamaya yönelik bir faaliyettir. Tıbbi müdahalede bulunan bir hekim olabileceği gibi, ebe, hemşire veya diğer bir sağlık mesleği mensubu da olabilir. Tıbbi müdahalede bulunanın idarenin ajanı olarak faaliyette bulunması durumunda hasta ile idare arasında bir kamu hizmeti ilişkisi kurulmaktadır. Aksi halde ise sözleşme, vekaletsiz iş görme veya kanuni veya ahlaki bir görevin yerine getirilmesi dayanılan hukuki sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasta ile tıbbi müdahalede bulunan serbest çalışan sağlık mesleği mensubu ya da özel sağlık kuruluşu arasında genellikle sözleşme ilişkisinin varlığından söz edilir. Ancak tıbbi müdahale faaliyetinin kamusal öneme sahip bir faaliyet olması nedeniyle, bir özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olan tıbbi müdahale sözleşmesi, diğer sözleşme türlerine göre bazı açılardan özellik arzetmektedir. Bu durum kendisini özellikle sözleşme (irade) serbestisinin sınırlandırılmasında ve sözleşmenin taraflara getirdiği hak ve borçların yer aldığı hükümlerin mevzuatımızda son derece dağınık bir şekilde bulunmasında göstermektedir. Öyle ki sözleşmeden kaynaklanan hak ve borçlar ile ilgili hükümler, sadece Borçlar Kanunu gibi özel hukuku düzenleyen kanunlarımızda değil; hasta haklarını, sağlık mesleği mensuplarının mesleki kurallarını ve özel sağlık kuruluşlarını düzenleyen uluslar arası belgelerde, kanunlarda, tüzük ve yönetmeliklerde; hatta ceza hukuku ile ilgili mevzuatımızda bulunmaktadır.