Makale özeti ve diğer detaylar.
Teknik araçlarla yapılan gizli izlemenin bireyin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak ve özgürlüklerine, özellikle özel hayata saygı ilkesine, müdahale olarak kabul edilip edilmeyeceği sorunu, insan hakları hukukunda hep tartışıla gelmiştir. Bu çalışmada ele alınacak temel konu, iç hukuk çerçevesinde yapılan gizli izlemelerin Sözleşme hukukuna hangi şartlarda uygun olduğunun belirlenmesidir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu konuda ortaya koymuş olduğu kriterlerin neler olduğu ve Türk ve Fransız hukukundaki düzenlemelerin bu kriterleri karşılayıp karşılamadığı sorunu irdelenmektedir. Ayrıca, bu makalede üzerinde durulan bir başka konu, gizli izleme prosedürü sonunda elde edilen delillere dayanılarak kişinin mahkûm edilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali sayılıp sayılmadığı konusudur. Son olarak, yazar, teknik araçlarla gizli izleme yöntemine üçüncü kişilerin başvurması durumunda, devletin sorumluluğuna gidilip gidilmeyeceği ve devletin gizli izleme prosedüründen dolayı mağdur olan kişilerin özel hayatlarını koruma yükümlülüğü olup olmadığı sorununa eğilmiştir
La surveillance secrète par des moyens techniques constitue-t-elle une atteinte aux droits et libertés garantis par la Convention européenne des droits de l'homme, notamment au droit au respect de la vie privée ? La question demeurant posée, le fil conducteur de ce travail est de déterminer dans quelle mesure le recours à la surveillance secrète dans le cadre du droit interne est compatible avec le droit de la Convention. A cet égard, il s'agit d'identifier les critères établis par la Cour européenne des droits de l'homme et d'examiner si les dispositions pertinentes en droit turc et en droit français y répondent. Un autre aspect étudié dans le présent travail est la question de savoir si une condamnation pénale fondée sur les éléments de preuve obtenus au moyen de la surveillance secrète constitue une violation du droit à un procès équitable. Enfin, l'auteur se penche sur l'éventuel engagement de la responsabilité de l'État dans le cas où le recours à la surveillance secrète par des moyens techniques est le fait de tierces personnes, en d'autres termes sur le point de savoir si la protection du droit à la vie privée des individus objets d'une surveillance secrète constitue pour l'État une obligation positive.