Dede Korkut Hikâyeleri, Divanü Ligat-it-Türk, Yûnus Emre Dȋvanı gibi, Türkçenin klasik eserlerinde şiir konusunda başlıca üç yüklem kendini gösterir. Bunlardan biri “söylemek” (soylamak), diğerleri ise “dizmek” (tizmek) ve “düzmek” (tüzmek) yüklemleridir. Bu yüklemler, Türkçede, şiir konusunda başlıca iki yönelim oluşturmuştur. “Söyleme” yüklemi halk şiiri üzerinden, gündelik hayatta işlevi olan, ilhama ve yaşantıya dayalı bir söyleyişi; “dizmek” ve “düzmek” yüklemleri ise dîvan edebiyatı üzerinden bilgiye, kültüre, geleneğe dayalı, güzelliği dil alanında yeniden üretmeyi amaçlayan, sanat öncelikli bir söyleyişi öne çıkarmıştır. Türkçenin poetik ve estetik yönelimi olarak “dizmek” ve “düzmek” yüklemleri, çağdaş şiir ve sanat algısının temelini de oluşturur. Söz konusu bu yüklemler, “yazma”, “kurma”, “inşa etme”, “tasarlama”, “imgeleme” eylemlerinin arketipi olarak görülebilir. Bu tutumda, edebiyatı kurmaca bir metin olarak görme bilinci öne çıkar. Bu anlayış, çağdaş sanat kuramlarının da temelini oluşturur. “Bir inşa biçimi olarak şiir”de sanat olma bilinci vardır. Şair, “eser veren kişi” olarak şiirinin mimarı ve öznesi konumundadır. O, ilhamın aracı olarak değil, eserinin sahibi ve üreticisi olarak görür kendini; rastlantının değil, bilincin yönlendirmesi altında olduğunu düşünür. Şiir bir tasarımdır buna göre; tesadüflere ve nedensiz söyleyişlere kapı aralamaz; baştan sona bir inşa eseri olarak ortaya çıkar. Şair, şiir anlayışıyla niçin o şekilde yazdığı sorusunu cevaplar, şiirinin öznesi olarak ortaya koyduğu sanatla gelecek zamana yönelmek ister. Sadece kendi zamanı için değil, gelecek zamanlar için de yazar. Böylece kendi zamanının ötesine geçmek ister. “Bir söyleme biçimi olarak şiir”de ise söylemenin bir ortamı, bir bağlamı ve işlevi vardır. Şairde, öncelikle kendi zamanı ve mekânına, kendi ortam ve sorunlarına bağlılık söz konusudur. Söyleme edimi olarak şiir, o an orada yaşanan halin bir ifadesi olarak yine o an orada bulunanlara söylenir. Burada sözün geleceğe kalması bilinci öne çıkmaz. Söz geleceğe ancak ezberleme şeklinde ulaşabilir. Bu da zaman içinde değişmelere ve unutulmalara neden olur. “Söyleme biçimi olarak şiir”de şair bir şiir anlayışı üzerinde durmaz, niçin öyle söylediğini açıklamaz. Zira şiirinde kendi öznelliği ön planda değildir. Söyleyebileceği şey, şiirin o şekilde geldiği, kendisine o şekilde ilham olunduğudur. “Söyleme” geleneği halk şiirinde yaşasa da, günümüz şiirinin daha çok “inşa şiir”in poetikasından pay aldığı söylenebilir.
Özet İngilizce :
In classical works of Turkish Language and Literature such as; Dada Gorgut Epics, Divanu Lugat-it-Turk, Divan of Yunus Emre, two types of basic verbs are displayed. One of them is “to utter” (soylamak), the other is “to align” and “to lay together” (tizmek). These verbs cause two main tendencies in Turkish Poetry. The verb “to utter” reveals an inspiration and experience base saying through literature that has a function in daily life where the verb “to align” and “to lay together” brought about an art priority saying which aims at reproducing knowledge, culture and tradition, base beauty in language through literature. The verb “to utter” as a poetic and aesthetical tendency of Turkish Language constitutes the basics for the perception of modern poetry and art in Turkish Literature. This verb can be considered as an archetype of the verbs “to write”, “to establish”, “to build”, “to design” and “to image” that are commonly used. In this approach, considering literature and art as fictional text, and understanding of art production as a cognitive design comes to fore. This approach also constitutes the basics of modern art theories. As a mode of building, there is a conscious of being art in poetry. As the “person who produces the work of art”, the poet is both architect and subject of the poem. He considers himself as the owner and producer of his work but not the means of inspiration; he is driven by conscious but not coincidence. Poetry is a design and according to this it; newer leads to groundless utterances and reveals as a work of construction from beginning to the end. The poet by his understanding of poetry answers, in a sense, the reason why he writes that way. He tries to go toward the future time by the art he puts forth as the subject of his poetry. He writes not only for his time but also for the future generations. Thus he wishes to step beyond his time. In poetry as a mode of utterance, there is an environment, context and function of utterance. There is a priority in poet to focus on his own time, place, environment and problems. Poetry as a mode of utterance transferred to the people present in that very location the condition that is experienced at that time. Here, there is no consciousness of aiming the utterance for the future generations. The utterance can only reach the future generations by memorising. This leads to changes and omissions within the text in time. In poem as a mode of utterance, the poet does not; focus on an understanding of poetry and tell the reason why he uttered that way. Yet, his own features do not came to fore in his poem. What he is able to say is that the poem has appeared to him that way or he was made to utter it that way. Although the tradition of uttering prevails in folk poetry, it is better to say that poetry of our day is shaped, in a big extend, within the framework of poetics of building poetry.