Makale özeti ve diğer detaylar.
Meşairü’ş-şuarâ ya da yaygın adıyla Âşık Çelebi Tezkiresi, Klasik Türk edebiyatı ile uğraşanların yakından tanıdığı ve çalışmalarında kullandığı bir kaynak eserdir. Meşairü’ş-şuarâ, yazarı tarafından Kanunî’ye sunulmak amacıyla yazılmış ancak Kanunî’nin ölümü üzerine 1568’de II. Selim’e sunulmuştur. Meşairü’ş-şuarâ, Herat ekolü tezkirelerde görüleceği üzere bir mukaddime ile başlar. Mukaddime, Âşık Çelebi’nin şiir anlayışını da ortaya koyması açısından önem taşır. Mukaddimede özellikle şiirin doğuşu ve gelişimi ele alınır. Âşık Çelebi, ilk şiirin Hz. Âdem tarafından söylendiği inancındadır. Şiir sanatı üzerine yazılan ilk kitap olan Poetika’dan da izler vardır bu mukaddimede. Poetika’nın ismi zikredilmez ancak Aristo’dan ve onun şiir anlayışından bahsedilir. Ardından İslamiyet’in şiire ve şaire bakışı ve Osmanlı padişahlarının şiirle olan yakın ilişkisi dile getirilir. Tezkirenin yazıldığı tarihe kadar hüküm sürmüş 12 Osmanlı padişahının biyografilerine yer verilir. Mukaddime kısmından sonra tezkirenin asıl kısmını oluşturan şair biyografileri bölümü gelir. I. Murad devrinden tezkirenin yazıldığı tarihe kadar yaşamış 426 şair hakkında bilgi verilir. Meşairü’ş-şuarâ, Türk tezkire yazıcılığında farklı bir tarz olarak dikkati çeker ve şairlere dair yazarının onlarla tanışıklığına dayalı çok değerli bilgiler verir. Tezkire, ebced sistemine göre tertip edilmiştir. Kullanım açısından okuyucuya zorluklar yaşatan bu tertip tarzı, Türk tezkireciliğinde ilk ve son örneğini Meşairü’ş-şuarâ ile verir.