Klasik Türk edebiyatında Hz. Muhammed’in hayatındaki her ayrıntı en ince noktasına kadar işlenmiş, onunla ilgili her şey divan şairinin ilgi alanına girmiştir. 17. Yüzyılda ‘hikemî tarzın’ öncüsü olarak bilinen ve kendisinden sonra sayısız edîb ve aydını etkileyen bilge şair Nâbî de pek çok divan şairi gibi bir peygamber âşığıdır. Nâbî’nin Hz. Muhammed’e duyduğu muhabbet ve bağlılığın en büyük delili, kutsal toprakları ziyaret etme ve hac farizasını yerine getirme konusundaki ısrarı ve iştiyakıdır. Nâbî, kutsal topraklara yaptığı seyahati Tuhfetü’l-Haremeyn adlı bir hac-nâme ile kaleme almıştır. Nâbî’nin Hz. Peygamber’in yaşadığı topraklara duyduğu muhabbet sadece Tuhfetü’l-Haremeyn’de değil; divanında da kendini gösterir. Şair, divanında, kutsal topraklarla ilgili duygu ve düşüncelerini edebî bir üslupla okuyucusuna aktarmış, bu husustaki söyleyişlerini itina ile seçmiştir. Nâbî’nin; Mescid-i Nebevî’nin ve Ravza-i Mutahhara’nın bulunduğu Medine’ye karşı ayrı bir teveccühü vardır. Medine, onun için her türlü meşakkat ve çileyi göze alarak çıktığı Hac seyahatinin son durağıdır. Şair, bu şehre veda ederken duyduğu üzüntüyü ve hüznü samimi bir üslupla dile getirir. Nâbî Divanı’nda Medine; Hz. Peygamber’in hicret mekânı olarak tercih edilmesi, Müslümanlığın bu şehirde sistemleşip yayılmaya başlaması, Mescid-i Nebevî’ye ve Allah Resûlü’nün kabrine ev sahipliği yapması, hicret-i Nebevî’den sonra ezanın ve kametin ilk defa burada okunması, toprağının cennet toprağına benzemesi münasebetiyle işlenmiştir.
Özet İngilizce :
In Classic Turkish Literature every part of the life of Prophet Muhammad has been analyzed in detail and everything related to Him has attracted the attention of divan poets. Wise poet Nabi, who was known as the pioneer of “hikemi tarz” in the 17th century and who influenced many poets and intellectuals, is also in love with the prophet like many other divan poets. The strongest evidence of his love and loyalty to Hz. Muhammad is his insistence and desire about visiting the sacred places and making a pilgrimage. The poet wrote a book named Tuhfetü´l-Haremeyn in which he gave the details about his pilgrimage. Nabi’s love for the places where the Prophet lived is seen not only in Tuhfetü´l-Haremeyn but also in his Divan. Nabi conveyed his feelings and ideas about the holy places to his readers with a literary style and chose his sayings about these places very carefully. Nabi has a special interest in Medine where Mescid-i Nebevi and Ravza-i Mutahhara exist. For him Medine is the last stop of his difficult and painful pilgrimage journey. The poet expresses his deep sorrow for leaving this city in an intimate way. In Nabi’s Divan, Medina is analyzed as a place which is preferred as the place for hegira of the prophet; in which Islam became systemized and spread, which hosts Mescid-I Nebevi and the tomb of Hz. Muhammad, in which the first azan was recited after the hegira and in which the soil is like the soil of the heaven.