Makale özeti ve diğer detaylar.
Bu çalışmanın çıkış noktasını yabancı dil eğitiminde dört temel becerinin (dinleme, okuma, yazma, konuşma) temel özellikleri ve bu becerilerin geliştirilmesi için kullanılabilecek yöntemler oluşturmaktadır. Dil öğrenimi dört temel becerinin eşit oranda kullanımı ve geliştirilmesine bağlı olmasına rağmen, bu çalışmada dilbilgisi öğretimi üzerine ağırlık verilmektedir. Özellikle konuşma ve yazma becerileriyle direk ilintili olan dilbilgisi öğretimi konusunda bazı yöntemlerde dil öğrenimini zorlaştıran gereksiz bilgilere yer verilmektedir. Bu noktadan hareketle bu çalışmada, dilbilgisinin alt konularından biri olan düz ve dolaylı tümleçlerin dilbilgisi kitaplarında ele alınış şekli üzerinde durulmaktadır. Nesneler, dilin kaynaşmalı, eklemeli ya da bükümlü oluşuna göre morfolojik, konumsal ya da yapısal olarak tanımlanan sözdizimsel işlevlerdir ve cümlede, yüklemin gösterdiği eylemle /oluşla /durumla ilgili olan kişi ya da konu olarak görünürler. Cümlede anlatılmak isteneni tümlerler, bu yüzden Türkçede tümleç diye adlandırılırlar. Geleneksel Türkolojide nesne, belirli ya da belirsiz akuzatif durumunda olabilen ve geçişli eylemi tümleyen cümle öğesi olarak tanımlanmaktadır. Almanca bilimsel dilbilgisi ile Türkçe bilimsel ve eğitsel dilbilgisi kitaplarında düz ve dolaylı tümleç ayrımı yapılmakta ve akuzatif tümleçler dolaylı tümleç, datif tümleçler ise düz / dolaysız tümleç olarak kabul edilmektedir. Ancak bu ayrım kimseye yaramamakta ve karışıklıklara neden olmaktadır; çünkü tutarlı ölçütlere dayanmamaktadır. Ayrıca Almanca öğretiminde düz tümleç / dolaylı tümleç ayrımı yapılmaz; buna karşılık Türkçe öğretiminde ve dilbilgisinde bu ayrıma çok önem verilmektedir. Tutarlı ölçütlere dayanmayan bu ayrım anadili Türkçe olan kişilerin yabancı dil öğrenimini de zorlaştırmaktadır. Bundan dolayı, bu çalışmada bu tutarsızlıklar örneklerle açıklanıp, düz-dolaylı tümleç ayrımının gereksiz olduğu Almanca ve Türkçe cümlelerin karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmasıyla gösterilmiştir.
Ziel dieser Arbeit ist es, die Hauptmerkmale der vier Fertigkeiten zu beschreiben und darüber hinaus festzustellen, welche Methoden bei der Entwicklung dieser Fertigkeiten eine besondere Rolle spielen. Trotz der Relevanz dieser Fertigkeiten konzentriert sich diese Arbeit auf die Grammatik. Bei der Vermittlung grammatischer Regeln, die in einer direkten Relation zur Lese-, und Schreibfertigkeit steht, enthalten manche Methoden unnötige Kenntnisse, die das Lernen der Fremdsprache erschweren. In diesem Zusammenhang befasst sich diese Arbeit mit den „Objekten“. Objekte sind syntaktische Funktionen, die je nach dem, ob eine Sprache agglutinierend, flektierend oder fusionierend ist, morphologisch, positionell und/ oder strukturell gekennzeichnet sind. Sie erscheinen im Satz als Personen oder Sachverhalte, auf die sich die Handlung / die Tätigkeit / der Vorgang, die im Verb bezeichnet werden, beziehen. Sie ergänzen die Satzaussage und heißen im Türkischen daher tümleç. In der traditionellen Turkologie wird das Objekt als ein Satzglied im bestimmten oder unbestimmten Akkusativ definiert, das das transitive Verb ergänzt. Im wissenschaftlichen Sprachgebrauch wird zwischen Indirekten Objekten und Direkten Objekten unterschieden, wobei Akkusativobjekte als Direkte Objekte bezeichnet werden; die Benennung „Indirektes Objekt“ steht für Dativobjekte. Darüber hinaus wird es in dieser Arbeit thematisiert, wie direkte und indirekte Objekte in diversen Grammatiken behandelt werden: In deutschen wissenschaftlichen Grammatiken sowie in türkischen wissenschaftlichen und didaktischen Grammatiken wird zwischen direkten und indirekten Objekten unterschieden. Diese Unterscheidung hilft aber niemandem weiter und verursacht bei Deutschlernern Verwirrung, da sie keine haltbaren Kriterien hat. Wir zeigen anhand von Beispielen, warum diese Kriterien nicht gelten und weisen darauf hin, dass diese Unterscheidung redundant ist.