Birinci Dünya Savaşı‟nda İtilaf Devletlerinin liderliğini yapan İngiltere, küresel sömürgelerini muhafaza etmek ve Ortadoğu‟da öngördüğü emellerine ulaşmak için savaşın seyrinde etkili olacaklarını düşündüğü Arapları ve Yahudileri kazanma yoluna gitmiştir. Öncelikle, Ortadoğu‟da geniş bir yelpazeye dağılan Araplara, Türklere karşı ayaklanma şartıyla bağımsızlık sözü vermiş ve bölgede büyük bir isyanın temelini atmıştır.1 Ardından, 1917 yılında imzaladığı Balfour Deklarasyonu‟yla Filistin‟de Yahudilere “yurt” sözü vererek Yahudilerin bağımsızlık yolunu açmıĢtır.2 Ġngiltere‟nin Ortadoğu‟da uyguladığı bu ikircikli politika, günümüze kadar devam eden Filistin Sorunu‟nun ve Arap-İsrail anlaşmazlığının temelini oluşturmuştur. Savaşın ardından İtilaf Devletleri, savaştan yenik çıkan Almanya‟nın sömürgeleri ile Osmanlı Devleti‟nden ayrılacak ülkelerin durumlarını göz önüne alarak “Manda” rejimi adı altında yeni bir idari düzen geliştirmiştir. Manda rejimi 1919 Milletler Cemiyeti Misâkı‟nın3 22. Maddesinin hükmü ile kurulmuştur. Yeni rejim, Birinci Dünya SavaĢı‟nın galip devletleri tarafından ilhak edilmemesi fakat bunların yönetimin Milletler Cemiyeti adına bazı devletlere verilmesi fikrine dayanıyordu. İngiltere ve Fransa 24 Nisan 1920 günü San Remo‟da yaptıkları toplantıda Ortadoğu‟yu paylaşmışlar, Suriye ve Lübnan Fransız Mandası‟na, Filistin, Ürdün ve Irak da İngiliz Mandası‟na verilmiştir. Filistin, Suriye ve Lübnan mandası 1922 Temmuzu‟nda Milletler Cemiyeti Konseyi‟nde resmen tanınmış ve 1923 yılında fiilen göreve başlamıştır. Böylelikle, Filistin‟de 1948 yılına kadar sürecek olan İngiliz mandası başlamış oldu. Türkiye Cumhuriyeti, iki dünya savaşı arasında Filistin Sorunu’na karşı tarafsız bir politika uygulamış ve Filistin’de meydana gelen Arap-Yahudi çatışmalarını İngiltere’nin bir iç sorunu olarak görmüştür. Filistin Sorunu’nun 1947 yılında Birleşmiş Milletlere gelmesine kadar Türkiye’nin Filistin politikası oluşmamıştır. Bunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerde uyguladığı tarafsızlık ve Birinci Dünya Savaşı’nda patlak veren Arap ayaklanmasının Türk kamuoyunda meydana getirdiği hayal kırıklığı belirleyici olmuştur