Makale özeti ve diğer detaylar.
Tasavvuf çevrelerinde görülen ve bir çeşit zikir olarak kabul edilen semâ ve devrân ile ilgili tartışmalar, bilhassa 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı toplumunu derinden etkilemiş olmakla birlikte, Müslüman toplumlarda tarih boyunca hiç eksik olmamış bir konudur. Neredeyse eli kalem tutan herkes bu konu hakkında fikir belirtmiştir. Osmanlı Devleti'nin en güçlü şeyhülislamlarından Zenbilli Alî Efendi ile Kemal Paşa-zâde'nin (İbn Kemâl Paşa) de semâ ve devrân ile ilgili fetvâları vardır. Halef-selef olan iki şeyhülislamın fetvâları birbirine tamâmen zıttır. Bu makalede konu ile ilgili genel bir bilgilendirmenin ardından şeyhülislamların risâleleri değerlendirilecektir.
Even though the discussions on sama and dawran, which are observed in Sufi circles as forms of chanting the names of Allah, affected the Ottoman public during the 16th and 17th centuries, they have always existed in Muslim society. Almost all scholars have expresed their opinions about this topic. Two of the most powerful Ottoman sheikh al-Islams, Zenbilli Ali Efendi and Kemâl Pasha-Zâde, issued legal opinions about sama and dawran. The opinons of these two grand muftis, who succeded each other, are completely contrary to each other. After a general evaluation of the topic, this article will analyze the treatises of the Ottoman sheikh al-Islams: Zanbilli Alî Effendi (d. 1525) and Kemâl Pasha-Zâde (d. 1534).