Makale özeti ve diğer detaylar.
Yakup Han, diplomat ve aynı zamanda bir Nakşibendî dervişi olarak 1860’lı yıllarda İstanbul’a gelmiş, tasavvufî muhitlerle ilişki kurmuştur. Fatih türbedârı Bekir Efendi aracılığıyla Silistreli Hacı Feyzullah Efendi (ö.1293/1876) başta olmak üzere bir çok kişiyle görüşmüş ve nihayet Kuşadalı İbrahim Efendinin halifesi Bosnalı Tevfik Efendide aradığını bulmuş ve ona intisab etmiştir. Böylece Buhara ile Bosna yeniden bir araya gelmiş ve Türk-İslâm dünyasının doğusu ile batısı bütünleşmiştir. Yakup Han Kaşgarî, Bosnalı Tevfik Efendi’den aldığı Halvetî-Şabanî neşveyi sonrasında Güney Asya ve Hindistan’ın alt kıtasına taşımış ve bölgede yayılmasını sağlamıştır. Bu makalede Yakup Han Kaşgarî ve onun Fusûsu’l-hikem’e yazdığı şerh ele alınacaktır.
Yaqub Khan came to Istanbul in the 1860’s as a diplomat and Naqshbandî dervish, and got in contact with Sufi circles. He was in touch with many sheikhs, primarily Hajji Fayzullah Efendi (d.1293/1876), who is from Silistre, through Bakir Efendi, the caretaker of the Fatih tomb, and at last with Tawfiq al-Bosnawi, the khalifa of Ibrahim al-Kushadawi, and became one of his pupils. By this way, Bukhara and Bosna met together again as well as the eastern and western parts of Islamic World. Yaqub Khan al-Kashghari carried the Khalwati-Sha‘bani culture, which he took from Tawfiq al-Bosnawi, to South Asia and the Indian Subcontinent, and helped its expansion in the region. In this article, it is examined on Yaqub Khan al-Kashghari and his commentary on Fusus al-hikam by Ibn al-Arabi.