Makale özeti ve diğer detaylar.
XVIII. Yüzyılda yaşamış büyük bir Osmanlı alimi olarak Gelenbevî Kelam ve Mantıkta olan kuvvet ve ihatasını eserlerinde çok açık bir şekilde gösterirken, açıklamalarında da sebep-sonuç ilişkisine dayanarak görüşlerini ortaya koyar. Varlık konusunda ise Gelenbevî’ye göre Vücûd, zâtıyla mevcûd olanın vücûdunun aynından başkası değildir. Ona göre O Vücûd, yani Allah Teâlâ, Zâtı’nın hakîkatinde adedlenme ve parçalanma imkanı olmayan, Zâtı’yla kâim, başkasına ârız olmaktan veya başkasında hulûl etmekten yahut başkasına mahal olmaktan münezzeh hakîkî cüz’îdir.
Kalanbawi as a powerful Ottoman scholar lived in 18th century clearly shows his potency and having a thorough knowledge of the Word (Kalam) and the Logic in his works and proves his opinions based on the relationship between reason and result in his explanations. In terms of existence, Kalanbawi believes that the Existence (: Wujud) is not other than the existence of self whose existence by his own Essence. In his view, this existence, namely, Allah, is al-juz’iyyu’l-haqiqiyyu (the True Partial) that the quantitability is impossible to think for the truth of His Essence and it is also impossible to be broken up at the truth in His Essence, and He is kept aloof from being any movables or incarnating other or being a place for others to incarnate.