Makale özeti ve diğer detaylar.
Rus edebiyatçısı Tolstoy Moskova'nın güneyinde 1828 yılında zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmis, pek parlak olmayan bir eğitim hayatı geçirmis, oyun ve eğlenceye düskün olmakla birlikte çok okumakla ve özellikle Pascal, Platon, Rousseu gibi yazarları okuyarak hürriyet tutkunu olmakla tanınmıs bir yazardır. Doğu dillerini okumus, sonra bir süre hukuk tahsili yapmıssa da bu da onu tatmin etmeyerek düzenli öğretim hayatını bırakmıstır. Düzensiz yasamına bir çeki düzen vermek amacıyla askere yazılmıs bir süre orduda kalmıs bu esnada Kırım savasına katılmıstır. Katıldığı farklı ortamları bir gözlemci gibi değerlendirerek bu izlenimlerini eserlerinde yansıtmıstır. Ancak eserlerindeki süreç içinde bulunduğu ruh halinin bir yansıması olarak aynı seyri takip etmemistir. Zaman zaman sanatsal etkinliği kendisini toplumsal görevlerinden uzaklastıran, kınanacak bir oyalama olarak değerlendiren Tolstoy, bu düsüncesinin sonucu olarak 1881'de geçirdiği manevi bunalım neticesinde bir süre manastır hayatına çekilmistir. Ne var ki bu da kendisini tatmin etmemis, gerçek imanın ancak eylemle gerçeklesebileceğine inanarak kiliseyle olan bağlarını koparmıstır. Sonrasında bir Rus köylüsü gibi giyinerek isçilik yapmıstır. Bu tutumu sonraki yazdığı eserlerine de yansımıs, karamsar bir havaya bürünerek gitgide tutumu sertlesmistir.