Makale özeti ve diğer detaylar.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüz yılında yaşanan iktisadi değişimlerin başat faktörü imparatorluğun, kapitalist dünya ekonomisine eskisine göre çok daha sıkı bağlar ile entegre olmasıdır. 19. yüzyılın başından itibaren yoğunlaşan uluslararası ticari ilişkiler bu entegrasyonun ilk adımını oluşturmuş, Avrupa devletlerine verilen demiryolu imtiyazları ve dış kaynaklı borçlanma süreci derinleştirmiştir. Yüzyılın son çeyreğine girildiğinde Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı coğrafyaları, başta ticaret limanları ve bu limanlardan içeri uzanan demiryolu ağları tarafından oluşturulan hinterlantlar olmak üzere, dünya ekonomisine eşitsiz biçimde eklemlenmiş haldedir. Diğer yandan 19. yüzyıl, imparatorluğun bünyesinde sınıfsal çelişkilerin yarattığı gerilimlerin örtülemez hale geldiği bir son dönem niteliğindedir. Bu gerilimlerin en önemlilerinden biri, taşra eşrafı ile saltanat arasındadır. Sened-i İttifak ile saltanat tarafından kabul edilen bu gerilim, 19. yüzyıl boyunca kırsal eşrafın giderek daha geniş iktisadi haklar elde etmesiyle sonuçlanmıştır. Tanzimat ile Aşar vergisinin toplanma biçiminin yerelleşmesi, 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi ile toprakta özel mülkiyetin tanınması gibi önemli idari dönüşümlerin tümü, kırsal eşrafın padişahın otoritesinden görece bağımsız biçimde ilkel servet biriktirme olanaklarını oluşturmuştur. İstanbul'un otoritesi zayıfladıkça yeni zenginleşme fırsatlarına kavuşan, Anadolu coğrafyası Avrupa kapitalizmine eklemlendikçe de yeni ticaret olanakları elde eden kırsal eşraf; bünyesinde büyük toprak sahipleri, Aşar vergisi toplayıcıları, tarımsal ürün tüccarları ve tefecileri bulunduran bir toplumsal kesim haline gelmiş, pek çok örnekte bu roller aynı kişide toplanmaya başlamıştır. Bu sınıfsal yapı, cumhuriyetin kurulma sürecinde iktidarın maddi taşıyıcısı haline gelmiş, böylelikle cumhuriyet burjuvazisinin temellerini oluşturmuştur. Bu açıdan Osmanlı'nın kırsal eşrafı ile cumhuriyetin büyük toprak sahibi arasında güçlü bir süreklilik mevcuttur ve büyük toprak sahiplerinin burjuvalaşma süreci, Türkiye kapitalizminin gelişiminin en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nda yarı bağımsız bir sınıfsal yapı olarak ortaya çıkan ve cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte yönetici sınıfın bel kemiğini oluşturan büyük toprak sahiplerinin bu süreçteki rolü ve bu rol doğrultusunda yaşadığı dönüşümü ele almakta; buradan devamla Türkiye burjuvazisinin kimi özgün sınıfsal özelliklerine ve davranış kalıplarına dair sonuçlara ulaşmaya çalışmaktadır.
The prominent factor in the economic changes that happened in the last century of the Ottoman Empire is deeper integration to the capitalist world economy. From 19th Century, the intensifying trade relationships formed the first step, after which railroad concessions and external borrowing deepened the process. By the end of the century, different parts of the Empire, mainly trading ports and their hinterlands were unequally integrated to the world economy. On the other hand, by the beginning of the 19th century, the tensions created by class contradictions within the Empire could no longer be subdued. The most prominent among these tensions was the one between the provincial elite and the Ottoman rule. This tension, which was recognized regally by the signing of Sened-i İttifak between Ottoman Sultan and the prominent provincial elite (Ayan), resulted in ever-growing material gains for the provincial elite. Administrative transformations like the localization of land tenure system with Ottoman Reform (Tanzimat) and the recognition of private land ownership with Land Code dated 1858 all provided a relative autonomy from Sultan's authority for the rural elite and created opportunities for primitive accumulation. The provincial elite, who found new opportunities for material gain as the Ottoman rule failed transformed into a social stratum that contained large landowners, land tenure collectors, agricultural traders and usurers. In many cases, these roles were joined in single individuals. This class structure became the material base for the new rule, and therefore the bourgeoisie of the Turkish Republic. In this context, there is a strong continuity between the provincial elite of the Ottoman Empire and the large landowners of the Turkish Republic. This article focuses on the social role played by, and the transformation in accordance to that role of Turkish large landowners. From this ground, it will try to reach conclusions about the class features and behavior patterns peculiar to the bourgeoisie of Turkey.