Makale özeti ve diğer detaylar.
Austrian school of economics tends to identify ‘capitalism’ with the ‘market economy’. A celebrated member of this school once warned that “[t]he psychological problem of why people scorn and disparage capitalism and call everything they dislike ‘capitalistic’ … concerns history and must be left to the historians.” One does not have to be a specialist in history in order to acquaint himself with the magnum opus of the “Pope of history”, namely Civilization and Capitalism of Fernand Braudel. Braudel’s full-fledged historical analysis comes to the amazing point that capitalism and the market economy are ‘exact opposites.’ Capitalists have invariably bent the ‘spontaneous’ rules of the market so as to convert the ‘legible’ market data into the ‘tacit’ knowledge of the privileged few. Consequently, ‘money’ has served as a ‘power’ pivot rather than a mere medium of exchange, whereas the ‘market process’ has had to propagate wealth/power gaps apart from converting individual self-interests into social good. As such, our interpretation puts an entirely new face on liberal economic thought.
Avusturya iktisat okulu ‘kapitalizm’ ile ‘piyasa ekonomisi’ni özdeşleştirme eğilimindedir. Bu okulun tanınmış bir üyesi bir zamanlar şu uyarıyı dile getirmişti: “İnsanların kapitalizmi küçümseyip hor görmesiyle ve hoşlanmadıkları her şeyi ‘kapitalist’ diye nitelemesiyle ilintili psikolojik sorun … tarihin ilgi alanına girer ve tarihçilere bırakılmalıdır.” “Tarihin Papası”nın başyapıtını, yani Fernand Braudel’in Uygarlık ve Kapitalizm’ini okuyup anlamak için tarih uzmanı olmaya gerek yok. Braudel’in tüm ayrıntıları göz önüne alarak geliştirdiği tarihsel çözümleme, şaşırtıcı bir sonuca ulaşır: Kapitalizm ve piyasa ekonomisi ‘zıt kutuplar’dır. Kapitalistler, herkesin kolayca anlayabileceği piyasa verilerini ayrıcalıklı bir azınlığın yararlanabileceği ‘örtük’ bilgiye dönüştürmek için piyasanın ‘spontane’ kurallarını her zaman tahrif etmiştir. Sonuçta, ‘para’, basit bir değişim aracı olmaktan çok, bir ‘güç’ ekseni olarak kullanılmış; ‘piyasa süreci’ ise bireysel çıkarları toplumsal yarara dönüştürmekten çok, servet/güç farklılıklarını çoğaltmak durumunda kalmıştır. Bu yorumumuz liberal iktisadi düşünceye büsbütün yeni bir görünüm kazandırmaktadır.