Makale özeti ve diğer detaylar.
Osmanlı – Türk modernleşmesinin ve bu süreçte gerçekleştirilen eğitsel reformun toplumsal değeri, söz konusu değişikliklerin gerçekleştiği toplumsal düzen, reformlar sürecinde Dünya sistemi ile kurulan ilişkilerin niteliği ve seyri, tercih edilen birikim rejimi ve geliştirilen kamu politikaları ile egemenlik ilişkilerinin niteliği ve egemenlik sisteminin meşruluk kaynakları üzerinden çözümlenebilir. Bu açıdan, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne, mülkiyet ilişkilerinde özsel olarak bir değişiklik gerçekleştirmeksizin Batı benzeri bir toplumsal düzen ve siyasal sistem inşa etmenin koşullarını yaratarak egemenlik sistemini tahkim etme düşüncesi ve pratiklerinin süreklilik taşıdığı, bu yöneliminse bir yanıyla dünya kapitalizmine eşitsiz eklemlenmenin handikaplarını süreklileştirdiği; diğer yanıyla da halkın geniş yığınlarının çıkarına olabilecek toplumsal reformları sınırladığı söylenebilir.
Konuya eğitim açısından bakıldığında ise Osmanlı’nın yarı-sömürge olarak dünya ekonomisine eşitsiz eklenmesinin belirlediği zeminde, önce sistemi restore etmek, sonra da Batılı tarzda yeni bir sistem kurmak için işlevsel bir araç olarak görülen eğitimin, mülkiyet düzeninin ve egemenlik sisteminin özellikleri ile birlikte bağımlılık ilişkilerinin şekillendirdiği handikapları bünyesinde taşıdığı söylenebilir. Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen toplumsal ve eğitsel reformlar yeni bir üretim tarzı ve toplumsal ilişkiler evreni yaratmaya dönük olmadıkları için bu olguyu özsel olarak değiştirmemiş; Cumhuriyet döneminde eğitim, asıl olarak laiklikle bağıntılı şekilde milliyetçi bir eksende Türk milleti inşa etmenin işlevsel aracı olarak değerlendirilmiştir. Bu açıdan, eğitime egemenlik sisteminin yeniden üretimiyle sınırlı bir işlev tanınması, toplumu özgürleştirici eğitsel pratiklerin sınırlı kalmasını beraberinde getirdiği gibi, Cumhuriyet döneminde, Osmanlı’da olduğu gibi geçimsel düzenin yükünü üzerinde taşıyan köylü ve diğer emekçi kitleler için erişilebilir, kitlesel, nitelikli ve “özgürleştirici” bir eğitim gerçekleştirilememiştir.
The social value of the Ottoman-Turkish modernization and the educational reform that had taken place in this process can be discussed from the aspects such as the social order in which those reforms had occurred, the nature and course of relations with the World System, the nature of preferred accumulation regime, public policies developed and sovereignty relations, and the legitimacy references of sovereignty system. In passing from the Ottoman State to the Republic of Turkey, without any essential change in the property relations, the idea and practices of solidifying the sovereignty system by creating the conditions for building a quasi-Western social order and political system have been persistent. This orientation has perpetuated, on the one hand, the handicaps of the unequal integration to the world capitalism, and has restrained the social reforms that would be for large mass of people’s benefit, on the other.
In the process of Ottoman modernization, on the ground of Ottoman’s unequal integration to the world economy as a semi-colony, taken first as a functional means to restore the system, and then to build a new system in a Western-oriented style, education had embodied handicaps structured by the characteristics of property order and sovereignty system along with the dependency relationships. Reforms of the Republican Era didn’t change this fact inherently, due to the fact that they had not aim at creating a new production mode and a new social relations universe; in this period education was used as a functional tool to construct a Turkish nation on a nationalist axis, actually related also with laicism. Education’s limited role of reproduction of sovereignty of system brought about limited emancipating educational practices; in the Republican era, as well as in the Ottoman one, an accessible, mass, qualified and “emancipating” education for the peasants and other working masses who carry the burden of subsistence order.