Makale özeti ve diğer detaylar.
Son çeyrek yüzyılda uluslararası ekonomik gelişmeler üzerinde iz bırakan başlıca olaylar serbest ekonomi uygulamalarının uyumlaştırılması, ülkeler arasındaki işbirliklerinin artması, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı, teknolojik yenilikler, enerji sektörünün önem kazanması ve finansal piyasalardaki hızlı gelişmeler olmuştur. Dünya ekonomisinin başarısını etkileyen önemli krizler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde aynı dönemde ortaya çıkmıştır. Artan uluslararası ekonomik işbirlikleri ve ülkeler arasındaki hızlı sermaye hareketleri, bir hastalığın bulaşması gibi, risklerin de transferine neden olmuştur. Bununla birlikte, son yıllarda finans sektöründe karşılaşılan riskler sektörün yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi gereğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu bağlamda, uluslararası işbirliği çabaları hızlanmış ve bankacılık sistemi ve risk içeren diğer alanların düzenlenmesi ve denetimi ile ilgili standartların belirlenmesi, uyarlanması ve uygulanması konusuna özel bir önem verilmiştir. Türkiye’de ilk banka 1847’de kurulmuştur. Daha sonra Cumhuriyetin ilan edildiği yılda, 1923’de, bir ulusal bankacılık sisteminin geliştirilmesine öncelik verilmiştir. 1940’larda kamu bankaları faaliyet göstermekteydi. Özel bankalar 1945’lerden sonra, özel sektörün ülke gelişim stratejisinin öncüsü olarak kabul edilmesiyle ortaya çıktı. Bankacılık sektörünün gelişimini etkileyen en büyük değişim planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçme kararı olmuştur. 1980’lerde, ekonominin iyileştirilmesi için çok sayıda önemli adım atılmıştır. Bu adımlar sayesinde planlı ekonomi döneminde durma noktasına gelmiş olan ekonomi gelişme ve büyüme eğilimine girmiştir. Ancak, reformların sürekliliği sağlanamamış ve sürdürülebilir bir ekonomik düzenin tesisi yerine makroekonomik değişkenliğe yoğunlaşmış enflasyonist politikalar izlenmiştir. Bankacılık sistemi dolaylı veya dolaysız bir şekilde etkilenmiştir. Uzun bir dönem devam eden yüksek enflasyon ve yersiz kamu harcamaları verimlilik, karlılık ve rekabetçiliğin önemsenmez hale gelmesi ile sonuçlanmıştır. 1999’da Türkiye’de yeni bir ekonomik reform sürecine girilmiştir. Ekonomik yapılanmanın temel direkleri bankacılık sektörünün geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ile finansal sektörün derinliğinin artırılmasıydı. Düzenleme ve denetim ile finansal sektörün %95’ini oluşturan bankacılık sektörünün denetim sonuçlarının değerlendirilmesi anlayışı değiştirilerek bağımsız bir denetim otoritesi kurulmuştur. Bankacılık ile ilgili düzenleme önemli ölçüde uluslararası standartlara yakınlaştırılmış ve bankaların finansal yapıları güçlendirilmiştir. Ekonomik istikrarın sağlanması ve güçlü bir ekonomik büyümenin devam etmesi sayesinde 2002’den sonra bankacılık sektöründeki büyüme oranı ivme kazanmış; bilanço yapıları ve sermaye oranları sağlıklı hale gelmiş, karlılıkları artmış, kurumsal ve perakende kredi hacmi artmış ve mülkiyet yapısı önemli ölçüde değişmiştir. Uluslararası terimlerle gelişmiş ülkelere karşı kıyaslandığında, Türkiye’deki finansal sektör küçüktür. Ancak, ölçeği gelişmekte olan ülkelerdeki finansal sektör ortalamasından daha büyüktür. Türkiye dünya ekonominde daha iyi bir yer edinmek için uluslararası ilişkilere önem vermekte ve yoğun bir çaba harcamaktadır. Son yıllarda ekonominin her alanında yapılan yenilikler bu çabanın açık göstergeleridir. Enflasyon tek haneli rakamlara düşmüştür. Kamu borçları ve bu borçlar için finansal sektörden kaynak talepleri azalmaktadır. Piyasa mekanizmasının daha iyi işlemesine yönelik düzenlemeler ve bunun için kurulan kurumlar artmaktadır. Sağlam bir ekonomiye ve finansal sektöre sahip olan bir Türkiye kendi coğrafik alanında hem ekonomik hem de politik istikrarın garantörüdür. Türkiye sadece kendi büyüme potansiyeli açısından değil, bölgenin bütününün potansiyelinin güçlendirilmesi açısından da özel bir konuma sahiptir. İstanbul’u bölgesel bir finans merkezi haline getirmeye yönelik uygunluk çalışması tamamlanmış ve eşgüdüm politikasının formüle edilmesi ve projenin hayata geçirilmesi için belirlenen programın kabulü için hazırlıklar devam etmektedir.
Main events that left their mark on international economic developments in the last quarter century were the adoption of liberal economy practices, increasing collaboration among countries, capital flows particular to the developing countries, technological innovations, importance gained by the energy sector and rapid developments in the financial markets. Significant crises that affected the performance of the world economy have emerged during the same period both in developed and developing countries. Increasing international collaboration on economy and rapid capital movements from one country to another also resulted in the transfer of risks as a contagious syndrome. Therefore, crises encountered in the financial sector in recent years have stated expressly the necessity of restructuring and strengthening of the sector. In that context, efforts for international collaboration have been accelerated, and special attention was paid to the determination, adoption and implementation of standards associated with regulation and supervision of the banking system and other areas that inherently contain risks. The first ever bank established in Turkey was in 1847. After 1923, the year when the Republic was proclaimed, development of a national banking system was given priority. During the period approaching 1940s, banks governed and owned by the public were activated. Privately owned banks came into being after 1945s, when the private sector was adopted as the pioneering drive for the growth strategy. The biggest change that affected the growth and development of the banking sector was the decision for the transformation from planned economy to market economy. During 1980s, numerous important steps were taken in Turkey for the modification of the economical environment. Thanks to those steps, the economy that had been brought to a standstill during the planned period was revived towards a trend of growth and development. However, continuity in the reforms could not be maintained, and in stead of structuring a sustainable economic order, inflationist policies were pursued that intensified macroeconomic instability. Banking system was directly and indirectly interfered. The high inflation and unwarranted public sector’s expenditures that continued for a long period resulted in disregard for productivity, profitability and competitiveness. In1999, a new process of economic reforms was initiated in Turkey. The principal pillars of economic restructuring were reinforcement and growth of the banking system, and increasing the depth of the financial sector. The approach was changed in the regulation and supervision, and assessment of the audit’s results of the banking system that constitutes 95 percent of the financial sector, and an independent supervisory authority was established. The regulatory framework on banking was brought considerably closer to international standards, and financial structures of the banks were strengthened. Due to the achievement of economic stability and maintenance of a strong growth environment after 2002 the growth rate in the banking sector gained momentum; its balance-sheet structure and equity ratios turned healthier, its profitability increased, its corporate and retail credit volume increased and its ownership structure considerably altered. When compared in international terms against developed countries, the financial sector in Turkey is small. Nevertheless, its size is larger than those of the average of the developing countries. Turkey attaches importance to international relationships, and presently exerts intensive efforts to have a higher niche in the world economy. Reforms conducted in recent years practically in all areas of the economy are clear indicators of those efforts. Inflation has been reduced to a single digit. Public sector’s debt requirements and its demand for resources from the financial sector are on decline. Arrangements towards better operation of the market mechanisms and establishment of institutions towards that end are under way. A Turkey that has a robust economy and financial sector is the guarantor of stability in both economy and politics in its geographical area. Turkey is in a special position not only in terms of its own growth potential, but also in revitalizing the potential of the entire region. A feasibility study in order to make the Istanbul regional financial center has been completed and the preparations for formulating coordination policy and adaptation of a determined program towards realization of the project are continuing.