Makale özeti ve diğer detaylar.
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursi’nin hem bir ideoloji, hem de bir tutum olarak muhafazakârlıkla ilişkisini ve bu ilişkinin genel olarak Türkiye’deki muhafazakârlığa yansımasını tartışmaya çalıştım. Türkiye’de muhafazakârlık müstakil bir siyasi harekete dönüşmüş olmasa da, İslam duyarlı taleplerin kamusallaşmasında, milliyetçilik gibi, meşrulaştırıcı bir söylem alanı sunmuştur. Merkez sağ ve milliyetçi partiler muhafazakâr de-ğerlerin taşıyıcılığını yaptığı gibi, Türkiye’deki dini cemaat ve tarikatlar da muhafazakâr düşünceye eklemlenmiş, Soğuk Savaş dönemine hâkim olan anti-komünist refleks de bunda etkili olmuştur. Kemalizmin konsolidasyonundan sonra ortaya çıkan statükonun gücü karşısında Cumhuriyet muhafazakârlığı vücut kazanmakta zorlanmış, Kemalizme ideolojik düzeyde mu-halefet eden Bediüzzaman Said Nursi ise Risale-i Nur adı verilen eser külliyatı ve bu eser etrafında ortaya çıkan izleyici kitlesi ile (Nurculuk)ile İslami geleneğin tecdide dayalı ihyasını ve bunun toplumsallaşmasını pratikleştirmiştir. Bu pratiğin muhafazakârlıkla bir tavır olarak nasıl etkileştiği ve moral önermeleri itibariyle hangi ölçüde örtüştüğü tartışılarak, Türkiye’de dini muhafazakâr söylem ve pratiğin oluşması ile merkez sağ ve milliyetçi siyasi akımların muhafazakâr söyleminin teşekkülünde Risale-i Nur ve Nurculuğun rolü problematize edilmiştir. Risale-i Nur ve Nurculuğun muhafazakâr düşünce ölçeğinde karşılaştırmalı bir değerlendirmeye konu yapılması, dini düşünce ve hareketlerin tarihselleşme biçimi açısından bir deneme oluşturmaktadır. Nihayet muhafazakârlıktaki İslami bakıyenin cemaatler düzeyinde ve siyasi alanda aldığı biçimde, AK Parti’nin muhafazakâr demokratlığına özel atıfla, Risale eksenli düşünce ile Nurcu hareketin tesiri tartışılmıştır.