Makale özeti ve diğer detaylar.
2002 yılından itibaren AKP iktidarıyla birlikte inşaat sektörü sermaye birikim süreci açısından öncelik kazanmıştır. Bu durum işkolundaki istihdama ve emek rejiminin yapısına da yansımıştır. Sayıları ve çalışanlar arasındaki oranları artan inşaat işçileri giderek daha baskıcı bir emek rejimi altında yaşamlarını sürdürmek durumunda kalırken, iş kazaları nedeniyle ölenler arasında da en ön sıraya yerleşmişlerdir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de işçi sınıfının en altındakileri oluşturan inşaat işçilerinin mevcut sendikal sistem içinde örgütlenmeleri ve temsil edilmeleri birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Ancak her şeye rağmen bu işkolundaki işçiler giderek artan sayıda doğrudan hak alma eylemiyle içinde bulundukları baskıcı emek rejimine tümüyle boyun eğmediklerini göstermektedirler. Bu çoğu kez kendiliğinden ve doğaçlama gelişen direnişlerle biriken deneyimlerin örgütlü hale getirilmesi yönünde de umut verici çabalar olduğu görülmektedir. Bugün Türkiye'de inşaat işçileri güvencesiz, baskı altında ve ucuz bir işgücü oluşturmaktadırlar ama çaresiz ve umutsuz oldukları söylenemez.