Hukuk, sosyal hayatı düzenleyen en önemli sosyal kurumlardan birisidir. O, toplumsal hayattaki değişiklikleri dikkate alır ve onları kendi değerleri doğrultusunda şekillendirir ve yönlendirir. Bu yöndeki başarısı, büyük oranda, dinamik yapısına ve bunu gerçekleştirecek metodolojik zenginliğe sahip olmasına bağlıdır. İslam hukuku da bu özellikleri taşımaktadır. Ona bu dinamizmi sağlayan metodolojik dayanakların en önemlilerinden birisi kuşkusuz “içtihatta isabet ve hata” tartışmaları ve bunun sonucunda oluşan zengin mirastır. Fıkıh usulünde bu başlık altında yapılan tartışmalarda usûl alimlerinin “musavvibe” ve “muhattıe” olmak üzere iki görüşü benimsedikleri ve bu görüşlerini akli ve nakli delillerle ispata çalıştıkları görülmektedir. Musavvibe taraftarları, “Allah katında içtihat öncesinde belirlenmiş bir doğrunun/hükmün bulunmadığını” ve dolayısıyla “her müçtehidin içtihadında isabet edeceğini” savunurken; muhattıe ise “Allah katında önceden belirlenmiş bir hükmün var olduğunu” ve bu sebeple “müçtehitlerden sadece birisinin içtihadının bu hükme isabet edeceğini, diğerlerinin içtihatlarında yanılacaklarını” kabul etmektedir. Bu çalışmada her iki gurubun görüşleri hukukî dinamizm açısından değerlendirilmektedir.