Makale özeti ve diğer detaylar.
Anglo-Saxon great powers two times tried to transform Iraq through occupational policies – arguably, with less than satisfactory results in both cases. This article contends that the ultimate reason for the failure of these transformations was the prevalence of a pattern among the occupiers here called “guardianship”. The concept of guardianship goes back to Plato’s The Republic, which envisages an all-knowing elite guiding the state. The driving forces behind the two occupations of Iraq – British colonial administrators and U.S. neoconservatives – were influenced by Plato’s thought and, indeed, shared some similarities with the guardians as described by him. In particular, convinced of having a privileged access to the truth, these latter-day guardians attempted to reshape Iraq according to a rationalist blueprint – a resurrected tribal society in the case of the British and a restored monarchy in the case of the Americans. In trying to impose these blueprints without much regard for the realities on the ground, these conservative administrators and politicians did exactly what conservatives normally criticize liberals and socialists for. In doing so, they fell prey to utopian thinking as criticized by Karl Popper in The Open Society and Its Enemies.
Son yüz yıl boyunca Anglosakson büyük güçleri Irak'ı iki defa işgalci politikalarla dönüştürmeyi denediler ve -tartışmaya açık da olsa- her iki seferinden de tatmin verici olmaktan uzak sonuçlar aldılar. Bu makale sözkonusu dönüştürme çabalarının uğradığı başarısızlığın asıl nedeninin, işgalcilerde var olan ve burada “koruyuculuk” olarak anacağımız bir davranış kalıbı olduğunu savunmaktadır. Koruyuculuk kavramı Platon'un herşeyi bilen bir elitin devlet yönetimini tasvir ettiği Cumhuriyet eserine kadar gider. Irak'ın iki işgalinin arkasındaki itici güçler -İngiliz koloni idarecileri ve A.B.D. neokonservatistleri- de Platon'un düşüncesinden etkilenmişlerdir ve elbette, onun tanımladığı koruyucularla bazı ortak özellikleri paylaşmaktadırlar. Gerçeğe ulaşma ayrıcalığına sahip olduklarına ikna olmuş bu yeni koruyucular Irak'ı akılcı bir plan -İngiliz örneğinde kabileci toplumun yeniden yaşama geçirilmesi, Amerikan örneğinde ise bir monarşinin tekrar diriltilmesi ileçerçevesinde yeniden biçimlendirmeye çalışmışlardır. Saha gerçeklerine pek dikkat etmeksizin bu planları zorla benimsetmeye çalışan bu muhafazakar yöneticiler ve siyasetçiler, aslında muhafazakarların normalde liberalleri ve sosyalistleri eleştirdiği bir şeyi aynen yapmış oldular. Böylece Karl Popper'ın Açık Toplum ve Düşmanları'nda eleştirdiği şekliyle ütopyacı düşüncenin kurbanı olmuşlardır.