Makale özeti ve diğer detaylar.
Geride bıraktığımız yüzyıla damgasını vuran en önemli düşüncelerden biri de batı düşüncesinin bir krize girdiğidir. Özellikle 1987 yılında “Doğu Bloğunun” çözülmeye başlaması tarihin sonundan daha çok düşüncenin sonunun işaretleri olarak görülür ve yorumlanır. Böylesi bir tarihsel durum, “tarihin sonu” düşüncesi çerçevesi içinde yer alan ideolojilerin çöktüğü, modernizm ve onu temsil eden üstanlatıların sonunun geldiği ve yeni bir toplumsal döneme girildiği biçimindeki anlayışlara bir ivme kazandırır. Ne var ki bu tarihsel olay sonrasında dünya sahnesinde meydana gelen ve gelmekte olan pek çok gelişme ise bir son duygusuyla dile getirilen çoğu kavramın ve durumun yeniden ele alınıp değerlendirilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu bağlamda konuyla ilgili günümüzdeki pek çok tartışma ise insanlığın tarihin neresinde olduğundan tarihin nereye doğru gitmekte olduğuna kadar uzandığı gibi mevcut toplumsal durumun ne demeye geldiğini de içine almaktadır.
One of the most important thoughts that marked the past century is that Western thought entered into a crisis. Especially the disengagement of the Eastern Block in 1987 is viewed and interpreted as the signs of the end of thought rather than the end of history. Such a historical situation gives impetus to the understandings such as “the end of history” idea within the framework of the collapse of ideology, modernism and the meta-narrative of the coming end of the period and stepping into a new social period. However, many developments which have occured and are occuring on the world scene after this historical event revealed the need for reconsideration and evaluation of the situation and many of the concepts raised with a sense of the end. In this context, many discussions on the subject today cover issues such as where humanity stands in history, where the history heads and what the current social situation means.