Makale özeti ve diğer detaylar.
The problem of cognition is one of the ancient questions of human inquiry and in its essence represents one of the most fundamental and crucial problems of philosophy. The reason for this is that the essence of cognition and the solution to its problems pre-determines the final result and character of any inquiry, and as a matter of fact, even our outlook on the world and ourselves. Do there exists something which can predetermine the cognition alone? The present study approaches cognition through the analysis of Heidegger`s concept of "die Stimmung" and "die Befindlichkeit" which can be translated as a "state of mind", "being in the mood" or an "attunement"1. The author of this study analyses the role of this concept and especially its existential modifications, as an epistemological determinant of cognition. Attunement is not viewed here traditionally, as a superficial and emotionally fleeting mental state of an individual (in the structure affect – mood – passion) but in line with Heideggerian understanding as a fundamental epistemological "attunement" of a subject or a kind of hermeneutical "approach". The author of study try to show that "die Befindlichkeit" pre-determines the entire perception, understanding and outlook on the world and ourselves.
Bilme problemi, insan soruşturmasının en eski sorularından birisidir ve onun özü, felsefenin en temel ve önemli sorularından birisini temsil eder. Bunun nedeni, bilmeye ait özün ve bu probleme ilişkin çözümün, her türlü soruşturmanın nihai sonucunu, karakterini ve işin doğrusu dünyaya ve kendimize ait bakışımızı bile önceden belirliyor oluşudur. Peki, bilmeyi tek başına önceden belirleyebilecek olan herhangi bir şey var mıdır? Bu çalışma bilmeye, "zihin durumu", "bir hal içinde olma" ya da "haletiruhiye" olarak tercüme edilebilecek olan Heidegger'in "die Stimmung" ve "die Befindlichkeit" kavramını analiz etme yoluyla yaklaşacaktır. Çalışmanın yazarı, bu kavramın üstlendiği rolü ve özellikle de bilmenin epistemolojik belirleyicisi olarak onun varoluşsal değişimlerini analiz edecektir. Haletiruhiye, burada bireyin geleneksel anlamda yüzeysel ve geçici duygusal bir zihin durumunu değil (etki- hal- tutkunun yapısında olduğu gibi), fakat bir tür hermeneutik yaklaşım ya da öznenin temel epistemolojik haletiruhiyesi olarak Heideggerci anlamı imlemektedir. Çalışma "die Befindlichkeit"ın algı, kavrayış ve dünya ile kendimiz üzerine bakışımızı bütünüyle önceden belirlediğini göstermeye çalışmaktadır.