Makale özeti ve diğer detaylar.
Culture and cultural identity can be defined within geographical borders and beyond geographical borders. Cultural belonginin g stem from histories of the community and the factors that make up the structure of the societies. Therefore, within western and eastern culture “nation, race, democracy, republic, multi culturalism” concepts were perceived and assessed differently. Altough the concept of integr ation in terms of Turks living in Germany is accepted by the community, with the relative lang uage used by politicians the concepts of “Integration”and “Assimilation” did not identified with each other and no solutions with regard to adaptation to the later developed concepts of “ guest worker (Gastarbeiter), Germaner, Turkish Deutch (Türkendeutsch )” was brought. Relative language stems from the difference between said and meant and the idea of differentiating people/masses by drawing them to different directions. Therefore, in relative language synthe tical prosositions are not allowed and character istics - that do not actually exist - of the ideas and behaviors of the speaker are determined. At this point, the power of the speaker rather than the power of language is revealed. People who communicate are to determine the link between real and unreal by using linguistic strategy. This thinking style in postmodern literaturet has been discussed from various aspects. Thanks differentiated cultural elements discussed in postmodern literature, metaphysical values that makes up the sources of life are not made (or made) unfruitful. In postmodern literature human beings have “self - centered” positioning and demolished reality by making çığırtkanlığı of reality. Human beings who sieze themselves with a materialist phonemenon are linked to materials via relati ve language and in this way create a cosmoplite and ucube language culture. The focus point of this paper will be: What is relative langauge and culture? How do/should we understand it?
Kültür ve kültürel kimliğin ülkelerin coğrafi sınırları içerisinde tanımlanabildiği gibi coğrafi sınırların dışında da betimlenebilir. Kültürel aidiyet bilinci toplumların tarih ve o toplumların devlet yapısını oluşturan etmenlerden (kriterlerden) kayna klanmaktadır. Bu nedenledir ki Batı ve D oğu kültürü içerisinde “millet, ırk, demokrasi, cumhuriyet, çok kültürlülük” kavramları farklı algılanmış ve değerlendirilmiştir. Almanya’da yaşayan Türkler açısından (Integration) uyumkavramı toplum tarafından kabul görmesine rağmen politikacıların kullandıkları göreceli dil ile “Integration, Assimilation” kavramları birbiriyle özdeşleşmemiş olup daha sonra kullanılan“ misafir işçi (Gastarbeiter), Alamancı, Türk Almanı (Türkendeutsch)” gibi kavramlarla uyum konusuna bugüne kadar bir çözüm getirilememiştir. Göreceli dil ise söylenen ve kastedilen arasındaki farklılığın kişileri / kitlelerifarklı yönlere çekerek farklılaştırma düşüncesinden kaynaklanmaktadır. B unedenledir ki göreceli dil kullanımında sentetik önermelere yer verilmemekte vekonuşmacının düşünce ve davranışlarındaki “gerçekte var olmayan” özellikleri saptanmaktadır. Bu noktada dilin gücünden ziyade konuşmanın gücü ortayaçıkmaktadır. İletişime ortak olan kişiler dilsel strateji yolu ile var olangerçek ve var olmayan gerçek arasındaki bağıntıyı saptaması gerekir. Postmodern e debiyatta bu düşünce tarzı farklı yönleriyle irdelenmiştir. Postmodern e debiyatta ele alınan farklılaştırılmış kültürel unsurlar sayesinde hayatın kaynaklarını oluşturan metafizik değerler verimsiz hale getirilmemiş/getirilmiş olur. Postmodern e debiyatta insan kendini “ben merkezli” konumlandırmakta ve hakikat çığırtkanlığı yaparak hakikati yok etmektedir. Maddeci bir olgu ile ken dinikuşatan insan göreceli dil aracılığıyla maddeye bağlanır ve bu şekilde kozmopolit, ucube bir dil kültürü oluşturabilir. Göreceli dil ve kültür nedir, nasıl anlarız ve nasıl algılarız/algılamalıyız konusu bu yazının odak noktasını oluşturacaktır.