Makaleler     Dergiler     Kitaplar    

IIB Uluslararası Hakemli Akademik Sosyal Bilimler Dergisi

Yıl 2013 , Cilt , Sayı 12

Makale özeti ve diğer detaylar.

Makale özeti
Başlık :

The theme of alienation in two dystopian novels: brave new world and fahrenheit 451

Yazarlar :
Yazar kurumları :
Özyeğin University School of Languages1
Görüntülenme :
932
DOI :
Özet Türkçe :

Brave New World and Fahrenheit 451 are both about how the influence of technology affected mankind. Brave New World depicts a future where people are produced scientifically. Fahrenheit 451 is about a future where firemen start fires instead of extinguishing them, in order to burn books. Huxley’s and Bradbury’s novels are above all about the theme of alienation and people that are affected by it. The aim of this paper is to analyse the theme of alienation in Aldous Huxley’s Brave New World and Ray Bradbury’s Fahrenheit 451 from sociological and psychological viewpoints and to present evidence that support the paper’s purpose.

Özet İngilizce :

Distopik roman türünün en önemlileri arasında kabul edilen Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı (1932) ve Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451’i (1953), teknolojinin gelişmiş olduğu bir gelecekte iktidarların halk üzerindeki hakimiyetlerini sürdürebilmek için ne kadar ileriye gidebileceklerini görebilmek açısından önemlidir. Cesur Yeni Dünya, insanların bilimsel olarak üretildiği bir geleceği resmeder. Fahrenheit 451 ise kitap okumanın yasak olduğu bir gelecek hakkındadır. Huxley ve Bradbury bu romanlarında, yabancılaşma temasını işlemekte ve bundan etkilenen insanların yaşamları, sosyal ortamları, iç dünyaları ve kaygılarını, bulundukları gelecek zaman şartlarının getirebilecekleri doğrultusunda yazmaktadırlar. Her iki romanda da yabancılaşma hissini veren kavramlar analiz edildiğinde, birçok benzerlik göze çarpmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Huxley ve Bradbury’nin bu iki eserindeki yabancılaşma temasını sosyolojik ve psikolojik açıdan incelemek ve her iki romanda yabancılaşma etkisini yaratan ortak özellikleri okuyucuya sunmaktır. Öncelikle, her iki toplumda da kitaplar yasaklı, insanlar bilgisizdir. Toplumun istikrarını bozmamak için geçmişe ait kitaplar yok edilmiştir. Okumak yasaktır, çünkü kitaplar farkındalığı arttırır ve insanlara devleti sorgulamaya yönelten sorular sordurtur.  Devlet bu tehlike ile karşı karşıya kalmak istemez. Kendi bireyselliklerini ifade eden insanlar ya toplumdan dışlanırlar ya da kendilerini gerçek bir tehlikenin içinde bulurlar. Çünkü varlıkları hükümetin istikrarı için tehdit oluşturmaktadır. Her iki romandaki başka bir benzerlik ise ailevi değerlerin reddedilmesidir. Cesur Yeni Dünya’da bireyler, annelerinden doğmadıkları fakat bilimsel yollarla tüplerde yaratıldıklarından ebeveynlere sahip değildir. Ebeveynlik, müstehcen ve tiksindirici bir şey olarak görülür. Fahrenheit 451’de, insanlar annelerinden doğmalarına rağmen, ebeveynlik yoktur. Çocuklar, anne babalarıyla ayda sadece üç gün kalırlar, geri kalan zamanlarını ise okulda geçirirler. Doğum yapmak sadece ırkın devamlılığı için gerekli görülür ve bir bebek doğal yollarla yapılan doğumda çekilen tüm o acıya değmeyeceği için sezaryen tercih edilir. Bireyleri kontrol altında tutmak için, insanlar herhangi duygusal bir bağ kurmamaları yönünde koşullandırılırlar, çünkü güçlü hisler bireysel istikrarı ve dolayısıyla toplumun ve devletin istikrarını bozmaktadır. Cesur Yeni Dünya’da, bu yabancılaşma, John’un dizlerinin üstüne çöküp Müdür’ü baba diye çağırdığında, Müdür’ün tepkisinde açıkça görülmektedir; Müdür’ün rengi sapsarı olmuş ve kendisini aşağılanmış hissetmiştir. Bu yabancılaşma, Fahrenheit 451’de de benzer şekilde Bayan Phelps’in çocuklarından sanki ev işlerinden biriymiş gibi bahsetmesinde de açıkça gösterilmiştir; çocuklarına bakmayı onları salona atıp televizyonun düğmesini açmak olarak görür, aynı çamaşırları makineye atıp kapağını kapatmak gibi diye ekler. İnsanlar, onları insan yapan özelliklerinden, insan doğasından ve hatta bir annenin bebeğine duyduğu sevgi gibi temel içgüdülerinden yabancılaştırılmışlardır. İleri teknoloji ürünleri ve bilim, her iki romanda da kullanılan diğer yabancılaştırma araçlarıdır. Bu yabancılaşma, Cesur Yeni Dünya’da soma hapları kullanılarak gerçekleştirilirken, Fahrenheit 451’de televizyon kullanılmaktadır. Cesur Yeni Dünya’da vatandaşlar, günlük yaşamla başa çıkmak, hüzün ve acıdan bağımsız bir yaşam sürmek için düzenli olarak soma kullanmaktadırlar. Böylece, insani duygularından ve yaşamın kendisinden yabancılaşırlar. Fahrenheit 451’de ise insanlar televizyon bağımlısı yapılarak hayatın asıl anlamının dinlence olduğuna inandırılmaktır. Vatandaşlar, gerçek yaşamla ve doğayla olan bağlarını kaybetmişlerdir. Her iki romanda da, insanlar rahat bir yaşam sürebilmek için derin düşünme ve hissetme kabiliyetlerini feda ederler. Bilim, teknoloji ve medya, devletin toplumsal uyum için gerekli olduğuna insanları inandırmak maksadıyla kullanılmaktadır. Her iki romanda da, hem kendilerine hem de dış dünyaya yabancılaşmalarından sorumlu olan aslında insanların kendisidir. Cesur Yeni Dünya’da, hükümetin yaşamlarını kontrol etmesine izin veren vatandaşlardır; tepeden inme bir karar değildir. Aynı şekilde, Fahrenheit 451’de de yüksek kültür hayatını terkederek dünyadan bihaber kalmayı tercih edenlerin insanların kendilerinin olduğu, ve hükümetin sadece bu isteği yerine getirdiği belirtilir. Özgür düşünce, toplumsal uyum uğruna feda edilmiş, yaşam eğlenceye indirgenmiştir. 20. yüzyılda, insanoğlunun bireyselliği ve derin ahlaki değerleri daha iyi bir gelecek uğruna feda ettiğini görmekteyiz. Modern insandaki bu çöküş ve kimlik eksikliği, yaşamın anlamsızlığıyla sonuçlanan psikolojik ve sosyolojik sorunlara yol açmıştır.  Bu yabancılaşma, sahte benlik ve ahlaki değerlerin ölümü, birçok bilim kurgu romanında anlatılmıştır. Cesur Yeni Dünya ve Fahrenheit 451 adlı romanlarda, insanların birbirine yabancılaşması açık bir şekilde betimlenmekte ve insanlar boşvermişliklerinin sonuçları konusunda uyarılmaktadırlar. Bu iki eser, ileri teknolojinin, gücü elinde bulunduranlar tarafından istikrarlarını korumak maksadıyla kötü niyetle kullanması durumunda, tüm insanlığı olumsuz olarak etkileyecek bazı sonuçlarının olacağını ileri sürmektedir. Duygular, bireysellik ve özgür düşünce olmadan istikrarın, sadece daha karanlık ve acımasız bir dünyaya yol açacağına işaret ederler. Teknoloji ve bilimin yardımıyla rahat ve stressiz bir yaşam sürmeyi umut ederek dizginleri hükümetin ellerine teslim eden insanlar, sevgi ve özgürlük gibi insani değerleri feda ederler. Her iki roman da, insanların bireyselliklerini kaybetmeleri pahasına hem teknoloji kullanımı hem de devletin gücü kötüye kullanması hakkında insanlarda farkındalık yaratmaya çalışmaktadırlar.

Anahtar kelimeler :
Paylaş :
Benzer Makaleler
Yorum Yap
  • Adınız :
  • Güvenlik Kodu :
  • Yorum :