Makale özeti ve diğer detaylar.
Aristoteles felsefesinin önemli kavramlarından biri olan mutluluk, özellikle ahlak felsefesi söz konusu olduğunda, İslam ahlakçıları tarafından da benimsenen ve kullanılan kavramların başında gelmektedir. İslam ahlakçıları, ana hatlarıyla felsefeyi nazari/teorik ve ameli/pratik olarak ikiye ayırmışlar, ahlak anlayışlarını da ameli felsefe içerisinde ortaya koymuşlardır. Kınalızade de mutlulukçu ahlak anlayışını benimseyen düşünürler arasındadır. Ona göre, erdemler kazanıldıktan ve kişide davranış haline geldikten sonra mutluluğa ulaşılmış olur. İnsan bu dünyada mutluluğa ulaştığında, ahirette de mutluluğa ulaşır. İnsan, doğası itibariyle mutlu olmak ister ve Kınalızade'ye göre bu ameli felsefenin yanı sıra nazari felsefenin gerekliliğinin yapılması sonucunda da sağlanmış olması gerekir. Ameli ve nazeri felsefeyi yerine getirenler gerçek saadeti kazanmış olur. Bu makalede Kınalızade'nin mutlulukçu ahlak anlayışı, onun nazari ve ameli felsefeye yüklemiş olduğu anlamlar çerçevesinde ele alınmaya çalışılacaktır.
Eudemonia, a key concept of Aristotelian philosophy, is one of the major ethical terms that have been adopted and employed by the Muslim moralists. The Muslim philosophers divided philosophy into theoretical and practical, expounding their conceptions of morality within the latter. Kınalızade is one of these philosophers who adopted the eudemonist theory of morality. For him, the attainment of eudemonia occurs through the acquisition of virtues and turning them into established habits. Man attains eudemonia in the hereafter once he attains it in this world. Man seeks to become happy by nature and this becomes possible only when one fulfills the prerequisites of theoretical philosophy along with those of practical philosophy. Those who realize both practical and theoretical philosophy may attain eudemonia. This paper is intended to address the eudemonistic morality of Kınalızade with a view to the meanings he attributed to practical and theoretical philosophy.