1983 yılından itibaren önce Özel Finans Kurumları adıyla Türkiye gündemine giren Katılım Bankaları, finansal sektör içinde yavaş da olsa giderek ağırlıklarını hissettirmektedir. Yaklaşık 30 yıllık süreç içinde ekonomik ve sosyal yapıda çok önemli fonksiyonlar ifa ettikleri, ülke ekonomisine olan katkıları, kuruluşlarında beklenen pragmatik hedeflerin çok ötesine geçtikleri görülmektedir. Körfez fonlarının ülkemize çekilmesi ve atıl fonların ekonomiye kazandırılması şeklinde özetleyebileceğimiz pragmatik gerekçelerle hayata geçirilen bu sistem, uygulanmaya konulduktan sonra toplumsal bir ihtiyaca ne denli bir cevap oluşturduğu da görülmüştür. Katılım Bankalarının ulaştıkları başarı performansının istenilen seviyeye ulaşmadığı ve sahip olunan potansiyelden çok uzakta kalındığı da bir gerçektir. Yurtiçi kaynakları bankacılık sektörüne kazandırmakta başarılı olmalarına rağmen istenilen seviyelerde yurtdışı kaynağı ülkemize çekemeyen Katılım Bankaları, faaliyete geçtikleri dönemden bu güne çok önemli mesafeler kat etmekle birlikte, kendilerini iyi tanıtamadıklarını, hak ettikleri ilgiyi göremediklerini söyleyebiliriz. Bankacılık alanında dünyanın önde gelen kuruluşlarının bir kısmının bünyelerinde faizsiz bankacılık birimi kurmaları, bu sistemin potansiyelinin ve