Makale özeti ve diğer detaylar.
Post-1989 transformation process of Poland as well as other Central and East European Countries implies, beyond an institutional-legal adjustment, the normative reconstruction of the domestic environment according to the democratic-liberal principles of Western Europe. Transforming socio-political and economic identity of a state is a very difficult task and requires, first of all, the attainment and adoption of the new principles by the constituent actors of the state. In other words, the actors in the social, political and economic realm of the country whether individuals or institutions should learn the essential principles of the new system and, then, adapt themselves to this system normatively. This study aims to unfold that to what extent a prominent national-religious actor in Poland, namely Roman Catholic Church, has achieved such an adaption in the course of the post-1989 democratic-liberal transformation of the country. There is no comparative approach in the article. However, bearing in mind the religious-social actors and structures in Turkey that experiences a similar changing process like Poland on the way of EU integration, the story of the Roman Catholic Church is expected to be useful for the reader in Turkey.
Polonya’nın 1989 sonrası değişim süreci, kurumsal-hukuki bir uyarlamanın yapılmasının ötesinde, ülkenin, Batı Avrupa’nın demokratik-liberal prensipleri doğrultusunda normatif yönden yeniden inşasını vurgulamaktadır. Bir ülkenin sosyo-politik ve ekonomik kimliğini değiştirme çok zor bir iştir ve herşeyden önce yeni prensiplerin, devleti oluşturan aktörler tarafından benimsenmesini gerektirir. Başka bir deyişle, ülkenin sosyal, politik ya da ekonomik alanında yer alan kişi ve kurumlar, yeni sistemin temel prensiplerini öğrenmeli ve kendilerini normatif olarak bu sisteme adapte etmelidirler. Bu çalışma, Polonya’da önemli bir milli ve dini kurum olan Roman Katolik Kilisesi’nin, ülkenin 1989 sonrası demokratik-liberal değişim sürecinde (Avrupalılaşma), ne dereceye kadar böyle bir adaptasyonu gerçekleştirebildiğini ortaya koymayı amaçlamak-tadır. Makalede herhangi bir mukayese yapılmamış olmakla birlikte, Roman Katolik Kilisesi’nin hikayesinin, AB yolunda Polonya ile benzer bir değişim sürecini yaşayan Türkiye’ deki dini-sosyal yapılar hatırlandığında, okuyucu için yararlı olacağı ümit edilmektedir.