Makale özeti ve diğer detaylar.
Mezhepler, beşerî oluşumlar olarak ortaya çıkan düşünce ekolleridir. İslâm Mezhepleri Tarihi içerisinde ve ana fırkalar arasında yer alan Hâricilik ile Mu'tezile de şüphesiz bu değerlendirmenin içindedir. Bu iki frka, İslâm düşünce tarihinin gelişim ve şekillenmesinde önemli etkilere sahiptir. Buna karşın, tarihsel arka plan, kültürel doku ve insan kaynakları bakımından büyük farklılıklar içermektedir. Takdir edilmektedir ki; Mezheplerin, içinde doğup-geliştikleri toplumsal yapıların karakteristik özellikleri ve tarihi tecrübelerinin uzantıları onların itikat ve inançların etkilemekte, düşünce sistemlerine tesir etmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında bünyelerindeki farklılıklar nedeniyle Hâricilik ile Mu'tezile'nin pek çok konuda birbirlerinden farklı ve uzak neticelere ulaşmaları beklentisi, haklı bir yaklaşım tarzı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, kebîre ve iman konuları başta olmak üzere her iki ekolün de birbirlerine oldukça yakın ve benzer görüşler ortaya koydukları görülmektedir. Elinizdeki çalışma paradoks olarak ortaya çıkan bu durumu kültürel ve tarihsel taban itibariyle olduğu gibi, görüşlerin mukayesesi açısından da irdeleyerek ortaya koyma çabasındadır.
The sects are schools of thougths which emerge as human creations. This evaluation is also valid for the Khârijites and Mu'tazilites which take place among the main sects in the history of Islamic sects. These two sects have played an important role in the formation and development of the history of the Islamic thought. On the other hand they show substantial differences in relation to historical background, cultural texture and human resources. It should be appreciated that the characterics of the society where they emerge and extentions of historical experiences effect the faith and belief systems of the sects. When it is viewed from this perspective, the expectation of finding irreconcilable differences of view between Khârijites and Mu'tazilites seems to be justified because of their dissimilar structure. However it is observed that they exibit similar views on the subject of deadly sins and belief. This research tries to investigate the paradoxal situation from the perspective of cultural and historical base as well as comparison of the views.