Makale özeti ve diğer detaylar.
Hürriyet ile otorite arasındaki mücadele tarihin bilinen en eski devirlerine dek uzanır. İdare edenler ile idare edilenlerin farklılaşması sonucu ortaya çıkan hürriyet mücadelesinde ekseriyetin istibdadı (çoğunluğun hakimiyeti) hep çözülmesi gerekli bir sorun olmuştur. ‘Halk tarafından yönetim’ anlamına gelen demokrasi ve temel uygulama şekli olan temsili demokrasiler toplum yapılarına göre değişen Çoğunlukçu ve Oydaşmacı ( ortaklıkçı ) modelleri uygulamak suretiyle halk tarafından yönetim idesine yaklaşmaya çalışılmıştır. Kaynağını J.J. Rousseau’nun ‘Genel İrade’ kavramından alan Çoğunlukçu Model ile daha özgürlükçü bir yapıyı savunan John Locke’un görüşlerinden esinlenen birey özgürlüğüne dayalı çoğulcu sistemlerde tartışmaları temellendiren felsefi yaklaşımlar olmuşlardır. Belki de Robert Dahl’ın belirttiği gibi demokrasiler hep ulaşılması gereken ideler olarak kalacaklar, gerçekte ise hep poliarşiler yani çoğunluk rejimleri görülecektir.