Makale özeti ve diğer detaylar.
Müslümanların Irak ve İran’a hakim olmasıyla birlikte İslam kültür ve düşüncesinden etkilenen bu havzadaki Yahudi cemaatler arasında yeni düşünce ekolleri ortaya çıkmıştır. Bunların ilki İseviyye mezhebidir. Bu mezhebin VII. yüzyıldan X. yüzyılın sonlarına kadar etkili olduğu kabul edilmektedir. Kurucusu olan Ebû Îsâ el-İsfahanî (ö.755-756?), yaşadığı dönemin siyasî çalkantılarından ve kaotik yapısından faydalanmış, Yahudiler arasında var olan mesihî bekleyiş inancını da kullanarak dinî ve siyasî bir harekete öncülük etmiştir. O, başlangıçta Mesih’in habercisi olduğunu iddia etmiş, sonra bizzat Mesih ve peygamber olduğunu savunmuştur. Ebû İsâ, Mûsâ şeriatının nesh edilmeksizin yeni peygamberlerin gelebileceği görüşünü savunmuştur. İseviyye mezhebi, özellikle mesîh ve nübüvvet anlayışıyla dikkatleri üzerine çekmiştir.
When the Muslims conquered Iraq and Iran, with the influence of Islam, new schools of thought emerged among the Jews of this region. Isawiyya, which was influential from 7th to the 10th centuries, is the first of these schools. The founder of the school, Abu Isa al-Isfahani benefited from the political instabilities of his time, and became a religious and political leader by using Messianic expectation of his people. First he declared himself as the messenger of the Messiah, and then claimed that he was Messiah and a prophet. He claimed that new prophets could emerge among the Jews without abrogating the Law of Moses. Isawiyya School is particularly important with their understanding of Messiah and prophecy.