Makale özeti ve diğer detaylar.
Bölgedeki diğer ülkelerde olduğu üzere Polonya’nın Soğuk Savaş sonrası geçirdiği dönüşüm, devletin demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve liberal piyasa ekonomisi gibi değerler üzerine kurulması gerekdiğini öngören bir yurttaşçıl-demokratik bir ulus devlet modelinin inşası olarak değerlendirilmiştir. Ülkede kısa bir süre içinde kurumsal-yasal düzenlemeler yapılmıştır, ancak kitlelere bu kurumsal-yasal yapılara uyumlu zihniyet, alışkanlık ve faaliyetlerin kazandırılması en önemli sorundur. Bu makalede normatif-kültürel dönüşüm süreci anlatılmaktadır. Aşağıdaki süregiden demokratik dönüşüm sürecinin farklı açılarından anlatılan, ortaya çıkan siyasal yönelimler ve davranış örüntülerinin belirgin özellikleri, demokratik değerlerin kurulmasına yönelik genel istekler (idealler) ile bunların uygulamaları arasında farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır.
As with the other countries in the region, the post-Cold War transformation of Poland has been considered as the construction of a civic-democratic model of a nation-state, which proposes that a state should be based upon such principles as democracy, rule of law, respect for human rights and liberal market economy. An institutional-legal adjustment was accomplished in a very short time in the country but changing the mentalities, habits and activities of the masses to be consistent with these institutional-legal structures was the critical task. This article deals with this normative-cultural transformation process. The salient facets of emergent political orientations and behavioural patterns, which are explained below from different angles of the ongoing democratic transformation process, exhibit the disparity between the general wishes (ideals) in favour of constructing democratic values and their realisation.