Makale özeti ve diğer detaylar.
Yaşadığımız yüzyılda dünya milletleri arasında her alanda barış, uzlaşı ve toleransa duyulan ihtiyaç ve talebi açıkça gözlemek mümkündür. Bu eğilim içinde dinî nassların ve yorumların yeniden gözden geçirilmesi sonucu, mevcut dinler ve kültürler arasında çatışmacı ideolojik zaviyeden birbirlerini tanıyıcı ve uzlaşmacı bir zihnî kavrayışa doğru bir gelişime şahit olmaktayız.
Bu anlamda kategorik bir ayırıma tâbi tutulan dinler; ötekini dışlayan ve hakikâti sadece kendi tekelinde gören din anlamında exclusivism; diğer semavî dinlerin de hakikati ifade edebileceğini öngörmekle birlikte, bunu az-çok kendi rengini kabullenmekle başarabileceği anlamında inclusivism ve bütün dinlerin aynı değerde olduğunu kabullenmek anlamında pluralizm (çoğulculuk) şeklinde üçlü bir tasnife tâbi tutulmaktadır.
Bu incelemede bu eğilimden üçüncüsünü, yani dinî çoğulculuk problemini ve kutsal metinlerdeki dayanaklarını ve sınırlarını tespite çalışacağı
It is possible to observe clearly a necessity and desire to peace, agreement and tolerance among the world nations in all areas in the contemporary century. As a result of re-examination of the religious texts and their interpretations in this respect, we witness a progress from a clashing ideological view to a perception line which is a recognition of each other, and reconciliation.
In this respect, the religions have been categorized into three areas: exclusivism regarding other as being out of The Truth, and considering it in his monopoly; inclusivism regarding the other heavenly religions that may explain The Truth, but they can achieve it by accepting its colour; and pluralism regarding all religions as having equal value.
In this article, we study the third of them, which is the problem of religious pluralism and its bases and limits in the sacred texts.