Makale özeti ve diğer detaylar.
Bu çalışmada, Locke’un epistemolojik problemlere bağlı olarak ve söz konusu problemleri çözebilmek için geleneksel teorik felsefe-pratik felsefe ayrımına eklediği “işaretler öğretisi” (the doctrine of signs) ortaya koyulmaya çalışıldı. Bu bağlamda varlık, bilgi ve bilginin iletilmesiyle ilgili olarak ortaya çıkan problemlere Locke’un yaklaşımı ele alındı ve şeyler, idealar ve sözcükler arasındaki etkileşim ve bağlantılardan hareketle Locke’un öğretisinde dilsel iletişimin nasıl gerçekleştiği üzerinde duruldu. Sonuçta naif realizm ile nominalizm arasında bir yere oturttuğumuz ve “temsili realist kuram” olarak adlandırdığımız Locke’un öğretisini söz konusu iki kuramdan ayıran temel özellikler belirlendi ve Locke’un bu alanda felsefeye yapmış olduğu katkı vurgulandı.
In this study, it was tried to present the “doctrine of signs” that Locke added to the discrimination of traditional theoretical philosophy and practical philosophy due to epistemologic problems and in order to be able to solve these problems. In this respect, Locke’s approach to the problems emerging from the existence, knowledge and the transfer of knowledge were examined and focused on how lingual communication in Locke’s doctrine is formed starting from the interaction and relation among “things”, “ideas” and “words”. As a conclusion, the principal features that distinguish Locke’s doctrine called as “representative realist theory” and found a position between pure realism and nominalism were determined, and the contribution of Locke to philosohy in this field was emphasized.