Makale özeti ve diğer detaylar.
Yoksulluk, nesnel ve nicel verilerle bakıldığında, klasik yaklaşımlara göre, bir adalet, eşitsizlik, sömürü ve bölüşüm sorunu biçiminde tanımlanmaktadır. Daha derinliğine ve özsel bir analiz, yoksulluğun, tıpkı insanlığı topyekûn ilgilendiren ve bir insanlık durumuna karşılık gelen hayati çevre sorunları gibi, beşerî bir etik sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Yoksullukla mücadele stratejileri ve siyasaları sürekli geliştirilip yaygınlaştırılmasına rağmen, stratejileri aşan ve çaresizlik noktasına ulaşmış, başta acil, insan hayatının idamesiyle ilgili mutlak yoksulluk olmak üzere, her tür yoksulluk biçimi ondan daha hızlı artmaktadır. Yoksullukla mücadele stratejilerine sivil toplum, kamu, hatta 'toplumsal sorumluluk' yaklaşımı çerçevesinde özel girişimlerin de katılmasına rağmen toplam sonuçlarda yoksulluk, geometrik bir artış göstermektedir. Bu çalışma, yoksulluğun önlenmesi, çözümü ve çözümün sürdürülebilir kılınması için, tıpkı yeni yoksulluk biçimlerindeki çeşitlenme gibi yaklaşımlarda da yenilik ve çeşitlenme ihtiyacının dikkate alınması gerekliliği üzerine kurulmuştur. Bu nedenle yoksulluk sorununun, sosyal güvenlik politikaları, sosyo-ekonomik modeller, sivil toplumcu ya da kamucu yaklaşımlarla tanımlanmasının gerekli ama yetersiz olduğu, nihai çözümün modern toplumlardaki genel insanlık durumuyla ilişkilendirilmeden kotarılamayacağı, bunun için de yoksulluğun temelde bir epistemolojik ve etik sorun olarak belirlenmesi gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Burada herhangi bir etik tartışmaya girmemekle beraber ortak, evrensel tarihi tecrübenin gösterdiğ i bir doğal ahlakın mümkün olduğu varsayılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ekonomizme sapmadan söylenecek olursa, yoksulluk en az yoksullar kadar başka bir tür yoksulluğu yaşayan zenginlerin yoksulluğudur. içsel, özsel ve öznel niteliğine rağmen, bu yoksulluk her tür yoksulluğun da kaynağı durumundadır. Çünkü yoksulluk herkesin sorunudur ve sorunun algılanmasına ilişkin olarak öncelikle bir "evrensel etik ilkesi" gözetilmelidir.
The problem of poverty, when tackled through objective and quantitative data, is usually considered as a matter of justice, inequality, exploitation and distribution. With a more sophisticated and essential analysis it will be clearly seen that poverty like vital ecological problems, is something concerning humanity, corresponding to human affairs, a specific ethical problem challenging to human condition. Although there is a constant development and expansion of implementing poverty reduction programs and strategies, all types of poverty, notably incurable, urgent absolute poverty related to subsistence, increases sharply and transcends the searches for cure. Even though public agencies, civil society organizations and even private sector institutions under title of social responsibility involve in poverty reduction strategies, in terms of total sum poverty always manifests itself with a geometric growth. This paper is mainly based on the assumption that prevention of poverty, attempts to solve the problem and providing a sustainable solution must take the inevitable diversifications and transformations of poverty into account. For this reason, it is clear that handling the multidimensional problem of poverty in terms of social security policies, socio-economic models, civil society initiatives or public attempts is necessary but inadequate. In this way, the ultimate solution can not be achieved without referring to modern human condition and this is basically an ethical problem. Here, any of the ethical subjects will not be discussed but the possibility of existence of a natural-universal ethics implied by common historical experience is presupposed. From this perspective -without having tendency to economism- it can be inferred that the poor experience poverty and the rich experience another type of poverty as well. Despite its intrinsic, substantive and subjective qualities, this kind of poverty is also the source of all types of poverty, because poverty is a problem for all and it must be perceived through a 'universal ethical principle'.