Makale özeti ve diğer detaylar.
19. yüzyılda olduğu gibi, 20. yüzyılın son çeyreği ve 21. yüzyılın başında da yoksulluk en çok ilgi çeken, tartışılan konulardan biri olmuştur. Bu kez farklı bir yaklaşım olarak, “küreselleşme” denen bu süreçte yoksulluğa razı gelinmesi dile getirilmiş, bunu da her ülkede yaşayan insanların, ülkelerinin kalkınması adına rıza göstermesi gereken kaçınılmaz bir süreç, olgu olarak belirtmişlerdir. 19. yüzyıl liberalizmin acımasızlığının toplumlar tarafından iliklerine kadar hissedildiği bir yüzyıldır. Bu yüzyılın yazın alanının en önemli konularından biri de yoksulluktur. Polanyi’nin4 ifadesi ile bu yüzyılda düzinelerce yazar “yoksullar nereden geliyor” sorusuna yanıt aramış, “sürüyle” broşür yazmıştır. Ne hazindir ki, neo-liberalizmin yeniden egemenliğini inşa ettiği 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında da yoksulluk en önemli araştırma konularından biri olmuştur. Konu ile ilgili ciltlerce kitap, makale yazılmıştır. Ancak, yüzyıl önce olduğu gibi, bugün de yazarların çok azı yoksulluğun nereden kaynaklandığını görebilmiştir/gösterebilmiştir. Sermaye birikim rejiminin acımasızlığı ile at başı giden yoksulluk özellikle son yirmi yılda büyük boyutlara ulaşınca, yoksulluk kavramı gerek ulusal gerek uluslararası alanda kalkınma ve gelişme tartışmalarının önemli bir eksenini de oluşturmaya başlamıştır. Bu tartışmalar, ne yazık ki nedenden çok sonuç üzerinde yoğunlaşmıştır. Yoksulluğun tanımı, onunla nasıl mücadele edileceği konuları tartışılırken sermaye birikimi, kapitalist sistemin temel mekanizması, işleyişi sorgulanmamış, bundan özenle kaçınılmıştır.