Makale özeti ve diğer detaylar.
Devlet sınırları, özellikle son yıllarda dünyada kurulan yeni devletler, devletler arası savaşlar ve çatışmalar ile sürekli olarak gündemdeki yerini koruyan bir konudur. Geniş anlamda sınır konusu, aslında mülkiyet ile ilgili olup, ister fertler isterse devletler açısından sahip olunanların miktarını/seviyesini gösteren bir unsurdur. İlkçağ’dan beri kurulan devletler, sahip oldukları toprak ve halkı ancak sınırları vasıtasıyla diğer devletlerden ayırmışlar, dolayısıyla, sınır eldekilerin kaybedilmemesi için titizlikle korunması gereken bir kavram haline gelmiştir. Geçmişten bugüne kadar kurulan devletlerin sınırları çok çeşitli kriterlere göre tespit edilmiş olmakla beraber, en sağlıklı ve uzun süreli olan sınır, dağlar, akarsular, göller gibi tabii unsurlara göre belirlenenlerdir.
İnsanların belirlediği en büyük siyasi ünite olan devletin sınırları, yöneticiler tarafından vergi ve askeri açı başta olmak üzere, halka daha iyi hizmet götürebilmek amacıyla daha küçük idari birimlere ayrılmış ve bu ayrım yapılırken yine mümkün olduğunca tabii sınırlar esas alınmıştır. Türkiye tarihine bakıldığında, konuyla ilgili belge ve bilgilerin bulunduğu Türk dönemi başlarından beri en küçük idari birimin köy olduğu ve köyün de mutlaka sınırlarının bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla, en küçük idari birimin sınırları varsa, doğal olarak daha büyük idari birimlerin de sınırları olduğu ve sonuçta devlet sınırlarının bulunduğu ortaya çıkmaktadır. İşte bu yazıda, ilk bölümde genel olarak devlet sınırları üzerinde durulduktan sonra, ikinci kısımda Türkiye’den örneklerle, köy sınırlarının varlığı ve özellikleri ele alınarak, sonuçta diğer üst idari birimlerin ve nihayet bunların meydana getirdiği devlet sınırlarının özellikleri incelenecektir.