Makale özeti ve diğer detaylar.
İslâm dünyasındaki sınırlar ya da sert muhalefet İbnü’l-Arabî’nin ünü ve fikirlerinin yayılmasına engel olamadı. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki etkisi, genişliği ve derinliği ile dikkat çeker. Bu sebeple, İbnü’l-Arabî’nin Osmanlı sûfîliği üzerindeki etkisinin incelenmesi Osmanlı sosyal tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. İbnü’l-Arabî’ye veya onun hakkındaki eleştirilerin yoğunlaştığı vahdet-i vucûda taraftar olmak, Osmanlı İmparatorluğu’nda her zaman idam veya sürgün anlamına gelmiyordu. Yönetimin ve ulemanın tepkisini çeken daha ziyade vahdet-i mevcûda kayan ifadeler ve bunun siyasî iddialarla birleşmesiydi. Ancak XVII. yüzyılda İbnü’l-Arabî’nin muhalifleri ile sûfîler arasındaki polemik yeniden alevlendi. Bu dönemde Niyazî-i Mısrî, Karabaş Veli ve Osman Fazlı, İbnü’l-Arabî’ye ilgi duyan isimler arasındaydı. Gerek bu ilgileri gerekse tasavvufî yorumları ile ulema ve yönetimi tedirgin ettiler. Her üçünün sürgününde bu tedirginlik kadar yönetim çevreleriyle olan ilişkileri de etkili olacaktı.