Makale özeti ve diğer detaylar.
Bu makalede, biyoetik ile kültürel – doğal mirasın korunması arasındaki ilişki, Anadolu’daki geleneksel yerleşim özelliklerine odaklanılarak incelenmektedir. Çağımızda kültürel ve doğal çevrede yaşanan yıkım süreci karşısında geliştirilen çevre söylemleri arasında, tüm canlılara ve onların yaşam alanlarına ilişkin değerleri inceleyen ‘biyoetik’ de önemli bir yer almaktadır. Biyoetik, çevre etiği ve özellikle derin ekoloji ile önemli oranda örtüşmekte, aynı zamanda ‘insanlığın ortak mirası’ olarak da kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda, Aborijin, Kızılderili ve yarı-Bedevi kavimler gibi bazı eski toplumlar, ardından Anadolu’daki geleneksel yerleşim kültürü incelenmekte, yerleşim dokusu, mahalle yapılanması, yapı malzemeleri ve tekniklerinin olumlu özellikleri, işlevsellik, sağlık, toplumsal ilişkiler, doğal koşullara uyum ve diğer canlılarla etkileşim gibi açılardan değerlendirilmektedir. Yüzyıllar boyunca olgunlaşan bu yaşam gelenekleri, modernleşme sonrasında büyük oranda terk edilmeye yüz tutmuştur, ancak barındırdıkları sürdürülebilir öğelerden, bugünkü dünyamızda davranış kalıplarımızın biyoetik niteliklerini geliştirmekte yararlanılabilir. Yirminci yüzyılın başından bu yana ülkemizde biyoetik ve kültürel değerleri başarıyla geleceğe aktarabilen uyarlama örneklerine ve bu amaca yönelik çeşitli çabalara rastlamak mümkündür. Bunlar arasında, tarihi kentsel alanların korunması, geleneksel mahalle biriminin desteklenmesi, geleneksel mimari öğeler barındıran çağdaş tasarım uygulamaları gibi çalışmalar sayılabilir. Bu tür olumlu girişimlerin, daha geniş toplum tabanında yaygınlaştırılmasına ve özümsenmesine ihtiyaç vardır. Modernleşme olgusunun yıprattığı kültürel sürekliliğin korunması, çağdaş imkanlar arasında yapılan bilinçli seçimlere ve bu konuda bireylerin duyduğu sorumluluğa bağlıdır. Çevre ve kültürel – doğal mirası koruma bilinci, insanın, şerefli ve huzurlu bir hayata izin verecek kalitede bir çevrede yaşama hakkı ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluk açısından da etik bir sorundur.
This article deals with the relationship between bioethics and the protection of the cultural and natural heritage. Bioethics, which deals with values related to all living organisms and their universe, has strong associations with environmental ethics; it can also be considered as the ‘common heritage of mankind’. Within this scope, the article examines some examples of ancient societies in the world, followed by an appraisal of aspects of traditional settlement in Anatolia, such as settlement fabric, neighborhood structure, construction material and techniques, to identify their positive attributes in terms of functionality, health, social relations adaptation to natural conditions and interaction with other living beings. It is possible to make use of these qualities to improve the bioethical nature of our contemporary living patterns. Since the early twentieth century, there have been various attempts of such adaptations in Turkey, ranging from the conservation of historic urban quarters, and the sustenance of the traditional neighborhood unit, to contemporary design that references traditional architectural elements. However, these efforts are still in great need of being embraced at a broader societal level.