Makale özeti ve diğer detaylar.
28 Kasım 2010, dünya siyasetinde önemli bir kırılmanın tarihi olarak kayıtlara geçti. Bu tarihte, Wikileaks adlı "muhbir" (whistleblower) web sitesi, Amerikan diplomatlarına ait 251 bin 287 gizli diplomatik telgrafı yayımlamaya başladı1. Bu telgrafların çok küçük bir kısmı yayınlandığında kıyametin büyüğü koptu; dünyayı yönetenler, yayınlanacak yeni belgeleri engellemek için seferber oldu. Üstelik telgrafların yarattığı ilk şoku, dünyanın umulmadık coğrafyalarında (Arnavutluk, Tunus, Mısır, Cezayir, Sudan, Yemen, vb.) ard arda patlak veren halk isyanları takip etti. Bu isyanların Wikileaks belgeleriyle ilişkisi dolaylı olabilir, lakin bu iki fenomen arasında güçlü bir tarihsel bağ olduğu yadsınamaz bir gerçek2. Diyelim son 30 yıldır doludizgin ilerleyen ve dünya halklarını daha fazla güçsüzleştiren neoliberal politikalara karşı çok yönlü bir itiraz dalgasını bunlar üzerinden izlemek ve çözümlemek hayli mümkün. Kısaca belirtmek gerekirse Wikileaks, dünya cehenneminde ayakta kalmaya çalışan, kendi varoluşu dışında herhangi bir güce sahip olmayan insanlar için umut ışığı yaktı, çok çeşitli saldırıların hedefi oldu ama belki de hiç hesap etmediği biçimde, küresel bir isyan dalgasının fitilini ateşledi… Avustralya doğumlu eski bir hacker olan Julian Assange ve arkadaşları WikiLeaks'i 2006 yılında kurdu ve o tarihten sonra da Kenya'daki yargısız infazlar, Fildişi Sahilleri’ne bırakılan zehirli atıklar, Scientology tarikatının içyüzü, Guantanamo Kampı'ndaki insanlık dışı uygulamalar gibi çok önemli bilgileri kamuoyuna sızdırmaya başladı. 2010'da ise Assange, ABD'nin Afganistan ve Irak'ta yaptığı ve kamuoyundan gizlenen hukuk dışı uygulamalarla ilgili binlerce dokümanı belirli bir sıradüzeni içinde yayımlayarak, sistemin olduğu gibi sürmesinden yana olanları ciddi biçimde ürküttü...3