Makale özeti ve diğer detaylar.
Osmanlı döneminde geleneksel örgütlenme biçimlerinden biri olan tarikatlar, tasavvufi geleneğin taşınmasında önemli bir işleve sahip olmuştur. Cumhuriyet'le birlikte geleneksel yapılara ve örgütlenmelere cephe alınmış, Tekke ve Zaviye Kanunu'yla da tarikatların resmi varlığına son verilmiştir. Ancak tasavvufi geleneğin asırlar boyunca taşıya geldiği toplumsal hafıza ve anlam evreni gayr-ı resmi olarak ve biçim değiştirerek varlığını sürdürmüştür. Yeni dönemde tarikatlar yerlerini camilere bırakmış, tasavvufi gelenek ise camilerdeki resmi vaazlar aracılığıyla aktarılmaya çalışılmıştır. Bu makalede, günümüzde dinî grupların, tasavvufi kültürün aktarımı noktasında cami ve vaazı nasıl kullandıkları Mehmed Zahid Kotku ve Fethullah Gülen örneği üzerinden tahlil edilmiştir. Söz konusu kişilerin vaizlik/imam hatiplik yaşantısı ele alınırken de Danièle Hervieu-Léger'in kavramsallaştırması kullanılmıştır.
Sufi orders, which were traditional organizational forms in the Ottoman period, had an important function in the transmission of taṣawwuf tradition. The republican period started off with a state opposition and hostility towards traditional religious structures and forms of organizations. And with the legislation banning the sufi lodges, sufi orders as a form of organized religion in Turkey officially came to an end. However, collective memory that had been transmitted for centuries through sufi traditions went underground and continued its existence in disguise. In the new period, sufi orders were mostly replaced with mosques, where the sufi tradition started to be passed on by way of official preaching. This article is intended to analyze how religious groups today use the mosque and preaching in transmitting the sufi culture through the examples of Mehmed Zahid Kotku and Fethullah Gülen. It is to be noted that Danièle Hervieu-Léger's conceptualization is used when analyzing the lives of these two figures as preachers and imams.