Makale özeti ve diğer detaylar.
On 17 December 2004 the leaders of the European Union member countries decided to open accession negotiations with Turkey and, after this decision, the European origin foreign capital has increasingly showed interest to Turkey. EU firms' interest to Turkey is evident from their high share in the total foreign direct investment between 2003 and 2008. In the same vein, we observe the increasing interest of the EU firms to Poland after 90s. While the investment from EU Countries had a modest share in the total foreign direct investments in 1993, it raised considerably after 2005. The applied reforms, political stability and the EU membership has convert this country to a place where investments to be made. However, the basic difference between Turkey and Poland, the difference which does not draw attention at the first glance is found in the trade creative effects, created by the foreign direct investments in the foreign trade of these countries. When the sectors at which the investments aim, the fact that the foreign direct investments from EU to Turkey, as to Poland, have not significantly gravitated towards the manufacturing sector. Instead, the FDI coming to the country have been used in merging and purchasing the banks and intermediary firms and insurance companies, results in limited trade creative effects of the foreign direct capital coming to Turkey. Though two-thirds of the FDI's flowing into Turkey comes from the EU countries, almost just the half of the exports of Turkey goes to these countries. This rate even decreased in 2008. In the study, the probable reasons for this case have been compared based on two major pivots: for Turkey and Poland, the rates of the fixed capital investments to the gross domestic products and the rates of goods and services trades to the gross domestic products have been compared and a possible parallelism has tried to be detected. In this analysis, the amounts of the FDI's entering both countries have also been evaluated. By means of the obtained findings, we have tried to come to a conclusion.
Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları 17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararı almış ve bu karar sonrasında özellikle AB menşeili yabancı sermayenin Türkiye'ye olan ilgisi ciddi anlamda artmıştır. AB firmalarının Türkiye'ye ilgisi, 2003-2008 yılları arasında gelen toplam doğrudan yabancı yatırım içindeki yüksek paylarından anlaşılmaktadır. Benzer bir şekilde 1990'lar sonrasında AB firmalarının Polonya'ya karşı artan ilgisini görmekteyiz. 1993 yılında AB ülkelerinden gelen yatırımların, toplam doğrudan yabancı yatırımlar içindeki payı yarıdan az iken, bu oran 2005 yılına gelindiğinde ciddi oranda artmıştır. AB üyelik perspektifi ve gerçekleştirilen yapısal reformlar bu ülkeyi yatırım yapılacak ülke konumuna sokmuştur. Ancak Türkiye ve Polonya arasındaki ilk bakışta göze çarpmayan temel farklılık bu ülkelere gelen yabancı doğrudan yatırımların bu ülkelerin dış ticaretinde yarattıkları ticaret yaratıcı etkisinde görülmektedir. Çalışmada, yatırımların yöneldikleri sektörler yakından incelendiğinde AB'den Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı yatırımların Polonya'da olduğu gibi daha yüksek oranda imalat sanayine yönelmemiş olması ve bunun yerine banka ve aracı kurumlar ile sigorta şirketlerinin satın alınması yoluna gidilmesi, ülkeye gelen yabancı sermayenin ticaret yaratıcı etkilerinin kısıtlı kalmasına yol açmaktadır. Türkiye'ye gelen yabancı doğrudan yatırımların üçte ikisi AB ülkelerinden gelmesine rağmen, Türkiye'nin ihracatının ancak yarısından biraz fazlasının bu ülkelere yapılmakta olmasıdır. Hatta bu oran 2008 yılında biraz daha gerilemiştir. Çalışmada ilk önce Türkiye ve Polonya örnekleri, her iki ülkedeki sabit sermaye yatırımlarının, gayri safi yurt içi hasılaya oranları bakımından karşılaştırılmış, daha sonra ise mal ve hizmet ihracatının gayri safi yurt içi hasılaya oranları yakından incelenerek olası bir paralellik olup olmadığı araştırılmıştır. Bu arada doğal olarak her iki ülkeye de giren doğrudan yabancı yatırım miktarları ve bunların sektörel yönelimleri karşılaştırılmıştır. Elde edilen bulgular yardımıyla bir sonuca varılmaya çalışılmıştır