Makale özeti ve diğer detaylar.
On yıl önce, yani yeni binyılın hemen başında bilim ve siyaset dünyasının en önemli tartışma konularından birisini Türkiye’de uygulanan tarım politikaları oluşturmaktaydı. “Ekonomik israfa ve politik istismara açık olan geleneksel destek sistemlerine dayalı tarımsal politikaların etkinliklerini artık kaybettikleri” yargısı, tartışmaların ortak paydasını oluştururken, yeni destekleme sistemleri için öneriler farklılaşmaktaydı. Son on yıldır destek ve politikalarla ilgili uygulamalar değişmiş olsa da, tarım politikalarının ekonomi dünyasında sorgulanması olanca yoğunluğuyla bugün de devam etmektedir.
Son dönemlerde gerek tarım kesiminin bünyesinde gerçekleşen dönüşümler, gerekse iç ve dış ekonomik koşullarda meydana gelen değişiklikler, fiyat müdahalesine dayalı geleneksel tarım politikalarını ve politika araçlarını etkisiz hale getirmiştir. Yeni binyılda geleneksel desteklerin yerini alan ve ülke genelinde dokuz yıl (2001-2009) uygulanan “Doğrudan Gelir Desteği” (DGD) sistemi de soruna çözüm olamamıştır. Tam tersine, tarım kesiminin kendine özgü koşullarından ve yapısal sorunlarından kopuk bir zeminde, Yapısal Uyum Programları’nın bir unsuru olarak, tamamen finansal kaygılarla hazırlanmış bu tür bir politikanın, Türk tarımını sonu belirsiz bir geleceğe sürükleme tehlikesi de vardır. Nitekim, son dokuz yılın üçünde negatif büyüme sergileyen, yılda ortalama olarak ise % 1’in altında kalan bir hızla büyüyebilen tarım kesiminin GSMH’ya yapabildiği katkı % 7’lere gerilemiş bulunmaktadır. Çalışan nüfusun dörtte birinden fazlasına istihdam sağlayan bir kesimin ekonomik açıdan marjinalleşmesi, sosyal sorunların doğmasına, giderek de çözümü zorlaşan bir ulusal sorun “sarmalının” oluşmasına neden olur. Türkiye’nin ekonomik olduğu kadar, sosyal ve politik açılardan da böyle bir çöküşün neden olacağı sonuçları göze alması beklenemez.
Bu koşullarda “yeni” bir tarım politikası tanımlamak, Türkiye’de siyasi iktidarlar için artık kaçınılmaz bir gündem maddesidir. Yeni destekleme politikasının başarısı ise, ilk önce değişimi ateşleyen sosyo-ekonomik ve teknik dinamiklerin yönünün doğru bir biçimde saptanmasına, ardından da tarımla ilgili önceliklerin günümüz Türkiye’sinin gereksinimleri doğrultusunda sıralanmasına bağlıdır. Başarının ikinci koşulu ise, yeni destekleme modelinin tarım kesiminin özgün koşullarına uygun olmasından ve bunun yanı sıra iç ve dış kısıtlara duyarlılık göstermesinden geçmektedir.