Cumhuriyet ve cumhuriyetçi düşünce kavramları, Roma döneminden itibaren siyasal bir rejimi ve zaman zaman da ideolojik bir anlayışı ifade eder nitelikte kullanılmıştır. Fransız Devrimi’nden sonra modern dönemde tekrar popüler olan düşünce, XIX. ve XX. yüzyılda ulus-devlet oluşumlarında halk egemenliği nosyonunu en önemli argümanı olarak kullanarak, siyasal düşünceler içerisinde önemli bir yer edinmiştir. Ancak, ulus-devlet çağının büyük bir bölümünde, siyasal rejim olmaktan öte siyaset felsefesi içerisinde (Rousseau’nun görüşleri hariç) yer bulamayan cumhuriyetçi düşünce, XX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren birey odaklı olarak geliştirilen ve küreselleşme kavramı dâhilinde gelişen liberal kuramla, “özgürlük” düşüncesinin nasıl sağlanabileceğine yönelik fikirsel rekabete girmeye başlamıştır. Fakat özgürlük hususunda bireyin mi, yoksa toplumun mu öncelikli olacağına dair teorik belirsizliğini gideremeyen cumhuriyetçi düşünce, bir siyasal rejim içerisinde özgürlüğün yurttaşlara en fazla sağlanabilmesi için gerekli argümanların neler olabileceği noktasında evrensel olan ile yerel olana vurgu anlamında da demokrasi teorisiyle belli noktalarda çatışmaya başlamıştır. Nispeten yeni sayılabilecek bu tartışmalar, cumhuriyet ve cumhuriyetçi düşüncenin post-modern dönemde toplumlarla, devlet yöneticileri arasındaki popülaritesini de belirleyecektir. Bu durum cumhuriyetçi düşüncenin günümüzde siyaset felsefesi içinde tartışılan birçok teorik sorun karşısındaki yerinin sağlamlaştırılabilmesi adına önemlidir.