Makale özeti ve diğer detaylar.
Orta çağların en son dönemi sırasında ortaya çıkan ticaretteki gelişmeler olarak , artan islerin devam ettirilebilmesi için , borç paraya , giderek daha fazla sıklıkta ve daha çok ivedilikte gereksinim duyulur olmuştur. Böylece kilise hukukçuları , nakit para ödemeleri için pek çok biçimde hoşgörülü davranmaya kendilerini zorunlu gördükleri gibi ; bu uygulamaları tefecilikten farklı kılacak farklılıkları keşfetmeye kendilerini zorunlu hissediyorlardı. J.Calvin Aristotle’nin para kuramını ve kanonist konumdaki varsayımları bütünüyle reddetti. Vahiy metinlerin bütün kişilere tefecilik yasağını getirmediğini , yalnızca İsraillilere bu yasağı uyguladığını , açıkça belirtti. Calvin’in yaklasımı , ekonomik düşüncede olmasa da , tefecilik görüş tarihinde bir dönüşüme yol açtı. On altıncı asrın başlangıcındaki Avrupa’da , ilahiyatçıların büyük bir çoğunluğu , faizin , para harcamanın değil de sermaye kullanımının bir bedeli olarak ödendiği konusunda görüş birliğine varmışlardı. Bu yeni düşünce , para ve sermayenin birbirine karışmışlığına bir son verdi.
The necessity of carrying on business with borrowed money became more and more frequent and urgent as trade development during the latter part of the Middle Ages. Thus the canonists saw themselves forced, not only to tolerate many forms for the payment of money advances , but also to invent distinctions between those forms the usura. J.Calvin rejected Aristotle’s money theory and the assumption of the canonist position. He declared that the scriptures didnot forbit usury to all men , but only to the jews. Calvin’s approach is therefore a turning point in the history of the idea of usury , but not a turning point in economic thinking.In the beginning of the sixteenth century of Aurope , most of the theologians were agreed that interest paid for the use of capital not for the spend of money. The new idea was to disentangle the old confusion between money and capital.