Makale özeti ve diğer detaylar.
Wenn die historischen und sozialen Bindungen abstrahiert werden und nach dem es auf das Abstrakte reduziert wird, eine Bedeutung erlangt; Wie soll man dann die Hypothese der Globalisierung, dass die Nationalstaaten abgeschafft werden, diskutieren? Die Globalisierung umfasst mehr die Verbreitung der Regellosigkeit in der nationalen und internationalen Arena, als Begrenzung der Macht des Nationalstaates. Diese Verbreitung der Regellosigkeit ist einerseits, die mit Geheimhaltung die Verpflichtungen der Bürger dem Staat gegenüber, der Existenz des Nationalstaates nutzt und andererseits den Anwendungsbereich und Inhalt der Staatsbürgerschaft, mit der "Zivilisation" und "Demokratisierung" Rhetorik verengt und in einem gewissen Sinn Umstrukturierung. Ein wichtiger Leitfaden des folgenden Beitrages besteht daher in dem Versuch, die Auswirkungen der unter dem Begriff Globalisierung gefassten Transformationsprozesse genauer zu strukturieren und einen analytischen Rahmen anzubieten. Anhand einer systematischen Aufgliederung des Konzeptes "Souveränität" wird versucht, der oft ungenau geführten Debatte neuen Anstoß zu geben.
Son yüzyılda üzerinde en çok tartışılan konuların başında şüphesiz küreselleşme olgusu gelmektedir. Siyasal açıdan bakıldığında küreselleşen dünyada merkez devletlerle bütünleşmek zorunda kalan ulusal devletler; ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan büyük devletlerin açık etkisine maruz kalmaya başlamış, bunun sonucunda bir tür bağımlılık durumu oluşmuş, ulusal sınırlar yok sayılmaya başlanmış, millî egemenlik ve bağımsızlık gibi kavramların içi boşaltılmaya çalışılır hale gelmiştir. İste bu analitik araştırmada küreselleşmenin anlam ve tanımlanmasının yanında ulus devletin yapısı ve Küreselleşme sürecinden etkileşimi ve küreselleşmenin uluslararası ilişkiler disiplinine etkileri tartışılarak değerlendirilecektir. Uluslararası İlişkiler hiçbir zaman eşit-bağımsız aktörler arasında gerçekleşen bir ilişkiler bütünü olmamıştır. Kuramsal olarak ve yasalar önünde eşit ve egemen oldukları varsayılan ulus-devletlerden oluşan bir uluslararası sistem tanımı da tarihsel olarak çok yenidir. Uluslararası ilişkiler disiplininde, bu yaklaşımının temel hareket noktası, egemen ulus-devleti ya da bu ulus devletlerden oluşan uluslararası sistemi, evrensel olarak tanımlanmış doğal bir düzenin parçasıymış gibi kabul etmesidir.