Makale özeti ve diğer detaylar.
Edebi metnin, ne anlattığının değil; nasıl anlattığının önem kazandığı, yazarın egemen konumunu okuyucuya devrettiği, öykünün ise anlamlı/bütüncül bir örgü olmaktan çıktığı, yazarın doğrudan anlam üretme özelliğini yitirdiği günümüzde, metin artık anlamın taşıyıcısı olmaktan çıkmıştır. Bu da okuyucu sayısı kadar anlam/yorumun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu incelemede, günümüz öykü ve roman yazarlarından Hasan Ali Toptaş‟ın “Şarap Lekesi” adlı öyküsü üç farklı yönden incelemeye tabi tutulmuştur.
Şarap Lekesi, which includes meaning blanks, reticence and numerous dark points, is a story which melts the real truth and fiction world into each other, creating a new world, and in which the author leaves his dominant position to readers. The story embraces as many meanings as its number of readers. There is no single focused idea/meaning in the text. The plot of the story is based on a wine spot on a table, and imaginary characters are created, and the dog, Alyoşa, is used as a metaphor for reticence/ silence. This short and deep story is analyzed in three aspects: the sole existence of the text as an object; Alyoşa as the language of reticence/silence and self-deconstruction.